Herkesin kafasındaki soru aynı: Türkiye, Almanların son günlerdeki uygulamaları ile ne yapmaya çalıştığını tartışıyor. Herkes, değişik değerlendirmeler yapıyor. Yaşananlardan çeşitli sonuçlar çıkarıyor…
Aslında çok fazla düşünmeye de gerek yok. Apaçık görünüyor: Almanlar aslına rücu ediyor, meşreplerinin gereğini yerine getiriyor.
Tabii ki sadece Almanlar değil. Onlara Hollandalıları, Avusturyalıları ve diğerlerini de eklemek lazım. Topyekûn Avrupa aslına rücu ediyor. Hep birlikte el ele verdiler, gerçek yüzlerini gösteriyorlar.
Benzer bir tespiti AB Bakanı Ömer Çelik de yaptı. Anadolu Ajansı Editör Masası’nda son yaşananları, su sözlerle değerlendirdi:
-Avrupa, şu anda Birinci ve İkinci Dünya Savaşı günlerine geri dönüyor. Almanya, Türkiye ile arasına Berlin Duvarı örüyor.
Evet, belki bazılarına ters gelecek, ama…
Türkiye ilerlerken, onlar geriye doğru gidiyor!
***
Yaşanan olaylara doğru teşhis koymak için önce “Avrupa’nın geçmişinin” ve “Avrupalı kafasının” ne olduğuna bakmak lazım…
Çok değil, kısa bir süre öncesine kadar Kıbrıs’ta Rum askerlerine uygun adım yürüyüş talimi verilirken şu slogan atırılırdı:
-En iyi Türk ölü Türk, en iyi Türk ölü Türk…
Bu uygulama ne zaman yasaklandı, biliyor musunuz? Daha yeni, 2008 Yılı’nda. Yasaklandı, ama kafanın hâlâ aynı kafa olduğu söylenebilir.
1990’lı yıllarda Yunanistan’a gittiğimizde, yol kenarlarında tabelalar vardı. Üzerlerinde nefret dolu “Kıbrıs’ı unutmayacağız” yazıları bulunuyordu.
Mesela Fransızcada “Türk” kelimesi kaba ve acımasız insanlar için dillendirilir.
Bir İspanyol, karşısındakiyle ilgili küçük düşürücü yorum yapmak isterse “Turco” kelimesini kullanır.
İtalyancada “Türk gibi pis kokmak” deyimi vardır.
Norveçliler, kızgınlıktan deliye dönen birini tarif için “Türk gibi kızgın” derler.
“Davetsiz misafir Tatar’dan kötüdür” sözleri bir Rus atasözüdür.
Karadağ’da işini yapmayan ya da kötü yapan birine “Yoksa sen Türk müsün?” denilir.
Sırbistan’da birini aşağılamak için “Komiksin, yoksa sen Türk müsün?” diye sorulur.
Veasaire, vesaire…
***
Tabii ki bütün bunların tarihsel sebepleri var. Batı’daki Türk düşmanlığı yüzyıllar öncesine dayanıyor…
Selçukluların Anadolu’yu fethinin ardından, Papa İkinci Urban, bütün Hıristiyan Dünyasını Türklere karşı savaşa çağırmıştı. 1.400’lerde Avrupa’nın her köşesinde bize karşı Katolik toplantılar düzenlendi. Türk karşıtı gösteriler yapıldı. Viyana Başpiskoposu, bizi “Dünyanın en acımasız ırkı” ilan etti.
Avrupa’da bizi yerden yere vuran “Türk düşmanı” kitaplar basıldı. Bizzat Papalık makamından “Türkleri Hıristiyanlaştırmalıyız. Hıristiyanlığı reddedenleri de kılıçtan geçirmeliyiz” açıklamaları yapıldı.
Kısacası, Avrupa’nın genlerinde Türk düşmanlığı vardır. İslam’a da farklı bakarlar onlar ve “Müslüman” yerine “Türk” kelimesini kullanırlar.
Bosna’da yaşananlar daha dün gibi. 1990’larda, Avrupa’nın dört bir yanından oraya “hafta sonu sniperleri” aktı. Pusuya yatıp, hafta sonu tatilleri boyunca Osmanlı bakiyesi çoluk-çocuk, yaşlı-genç Boşnak avladılar. Bunu da büyük bir hayvani zevk içinde yaptılar.
Bütün Avrupa biliyordu bunu, ama hiç biri engel olmadı.
***
Bunlar düne kadar bize ayar veriyor, diledikleri gibi oynuyorlardı. İtiraz eden de yoktu karşılarında.
Ama oyun bitti.
Artık karşılarında “hak, hukuk ve adaletten” bahseden bir Türkiye var. Türkiye hakkını arıyor. O ülkenin başındaki Cumhurbaşkanı ise, “Dünya beşten büyüktür” diyor, bunların Hitlervari uygulamalarını da yüzlerine vuruyor.
İşte o yüzden çıldırmış gibiler. Yaldızları döküldü, gerçek yüzleri ortaya çıktı. Asıllarına rücu ettiler. Avrupa ile yaşadıklarımızın altında yatan gerçek budur aslında. Kabul edemiyorlar yeni Türkiye gerçeğini.
***
NOT: Bugün Kırşehir’deyiz. Saat 10:00’da Ahi Evran Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Konferans Salonu’nda 15 Temmuz ve Medya’yı konuşacağız.