Bazıları boş-beleş konuşsa da… Birileri basitleştirip itibarsızlaştırmaya çalışsa da… Kimisi saçma sapan teorilerle kamuoyunun karşısına çıksa da…
Afrin konusu, öyle hafife alınacak bir olay değildir. Üstelik, orada kazanılan sadece askeri değil, aynı zamanda da diplomatik bir zaferdir.
Öncelikle şunun altını çizelim:
Çanakkale’de vakit namazlarının arasında kendilerinin de cenaze namazını kılan bir milletin çocuklarıyız biz. O Çanakkale kahramanları “Burada şehit düşen arkadaşlarımız ve biraz sonra toprağa düşecek bizler için, er kişi niyetine” diyerek, kendi cenaze namazlarını kılmışlardır. Elbette böyle bir ordunun karşısında kimse duramaz. Tartışmasızdır ki, bu imana sahip olan bir millete kimse hiçbir şey dikte ettiremez.
Türk Silahlı Kuvvetleri, Afrin Harekatı’nı da böyle bir ruhla yürüttü ve son derece başarılı bir şekilde sonuca erdirdi.
Burada hiçbir tereddüt yok.
Ancak, operasyonun bir de diplomasi cephesi var. Düşünün, Amerika gibi bir büyük güç bölgede! Rusya’nın o coğrafyada hem askerleri, hem de çıkarları var. İran da desteklediği ve yönlendirdiği silahlı güçlerle orada cirit atıyor. O topraklar, Suriye’nin ve başında da Beşşar Esad gibi eli kanlı bir diktatör bulunuyor. Suudi Arabistan ve İsrail gibi ülkelerin hesaplarını ve bölgede askeri güç bulunduran batılı ülkeleri hiç saymıyorum.
İşte Türkiye, bu güçlerin arasında bir harekât gerçekleştirdi…
Ancak, hedefi teke indirdi. PYD-PKK’ya yöneldi. Bunu da o terör gruplarını yalnızlaştırarak yaptı. Onları vurup imha ederken, diğer güçlerin sessiz ve hareketsiz kalmasını sağlayabildi. Bu sayede operasyonu tereyağından kıl çeker gibi gerçekleştirdi.
Nasıl oldu bu?
Tabii ki ortaya konulan askeri gücün yanında yürütülen akılcı ve etkili diplomasi sayesinde! Şimdi herkese sormak istiyorum:
-Dünya üzerinde kaç ülke gerçekleştirebilir bunu?
Ya da:
-Bunu başarabilecek, diğer ülkelere bölgesel menfaatlerini dizginletebilecek ve kendi menfaatlerine boyun eğdirecek Türkiye’den başka kaç ülke daha vardır?
***
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım:
-YPG ve PKK’lı çapulculara, bize doğrulttukları o silahları kim verdi?
Artık bunu çocuklar bile cevaplayabilir. Zaten kendileri de inkâr etmiyorlar. Tabii ki Amerika Birleşik Devletleri.
-Peki, onları kim eğitip yetiştirdi?
Bunun da cevabı belli: Silahları kim verdiyse o. Tabii ki Amerika.
Ve son soru:
-Amerika piyasaya sürdüğü bu taşeronlarının arkasında durdu mu?
Durmadığı, duramadığı ortada. Gerçi, zaman zaman onları cesaretlendirecek açıklamalar yaptı. Birtakım manevralar içine girdi. Ancak, hepsi bu kadar, devamı gelmedi. Türkiye’nin kararlı tutumu karşısında ortada ve açıkta bırakmak zorunda kaldı.
Afrin Operasyonu başlayana kadar savunduğu bütün tezleri terk eden Amerika’nın diz çöktüğünü söylemek bile mümkün. Aksi halde koruyup kolladığı, büyütüp palazlandırdığı PYD-PKK’lıların böylesine hırpalanmasını seyretmezdi. Milyarlarca dolar harcayıp verdiği silahların ÖSO için ganimete dönmesini sineye çekmezdi.
ABD nasıl bu noktaya geldi? Tabii ki Türkiye’nin yürüttüğü kararlı, etkili ve akılcı diplomasi sayesinde!
***
Hatırlarsınız, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu daha başlangıçta “Bu iş mayısta biter” demişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan da son günlerde “Yakında müjdeyi veririz” açıklamasını yapmıştı. Diplomasi trafiğini yürüten onlardı. Bu açıklamaları da durup dururken yapmadılar. Bir şeyler bilerek söylediler. Haklı da çıktılar. Terör grupları direnemedi ve aynen dedikleri gibi oldu.
İşte bu, Türkiye’nin yürüttüğü etkili diplomasinin zaferidir!
Afrin Harekatı başlamadan PYD’nin parlatılmaya çalışılan bir imajı vardı. ABD, onları sürekli olarak “DEAŞ’a karşı bölgedeki en etkili güç” olarak dünyaya takdim etti.
Türkiye, bu algıyı yerle bir etti…
PYD ve PKK’nın kağıttan bir kaplan olduğunu, ABD’nin desteğiyle ayakta durduğunu ve kendi başına hiçbir şey ifade etmediğini bütün dünyaya ilan ve ispat etti.
Demek ki şöyle diyebiliriz artık: Afrin’e yönelik olarak gerçekleştirdiğimiz “askeri harekât” harp akademilerinde, yürüttüğümüz “diplomasi trafiği” ise uluslararası ilişkilerde ders olarak okutulabilir.
Ders almak istemeyenler varsa biz ne yapalım?