İçerideki hay-huy ve vaveyla arasında pek farkına varmıyoruz, ama neler olup bittiği dışarıdan bakınca çok daha iyi görülüyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile birlikte yaptığımız Astana ziyareti sırasında Türkiye’ye baktım ve düşündüm!..
Bir yanda “süper güç” denilen ABD, diğer tarafta onunla itişip-kakışan Rusya var. Batılı ülkeler, “Bize de bir şeyler düşmeli” çabası içindeler. İran’ın konumu, sürekli olarak bölgede güç kazanma ve rejim ithali çabaları aynı bir konu. Suriye Rejimi, bir batağın içinde ve çırpındıkça yeni katliamlar üretip, daha fazla batıyor. Suudi Arabistan gibi ülkelerin durumu ayrı bir muamma…
İşin içine bir de tarihsel düşmanlıkları koyun!
İşte Türkiye, böyle bir ortamda politika üretip, bölgesel menfaatlerini korumaya çalışıyor. Kendisini hedef alan teröre ve küresel oyunlara karşı büyük bir mücadele veriyor.
Cumhurbaşkanı etkili bir telefon diplomasisi yürütüyor. Başbakan destek veriyor. Dışişleri Bakanı da Ankara ile diyalog içinde toplantıdan toplantıya koşuyor. Üstelik, gittiği her yerde FETÖ belası ve PKK-PYD lobisi ile boğuşmak zorunda kalıyor.
Buna rağmen iyi gidiyor. Sıkıntılar ve saldırılar olsa da Türkiye olumlu sonuçlar alıyor. Her biri farklı menfaatler ve hesaplar peşinde koşan “deve dişi gibi” aktörler arasında ezilmiyor. Tam tersine zaman zaman onlara geri adımlar attırıyor.
Afrin Operasyonu’nda geldiğimiz nokta ortada…
PKK ve KCK’nın tepe yöneticilerinin yaptıkları açıklamalarda görünüyor zaten. Arkalarına aldıkları onca desteğe rağmen, ciddi bir hayal kırıklığı yaşıyorlar. Umutsuzluk ve panik havası, yaptıkları bütün açıklamalara yansıyor.
Ne diyor, PKK ve KCK yöneticisi Cemil Bayık? “ABD, Rusya, AB ve BM’nin maskeleri indi, ikiyüzlülükleri ortaya çıktı” diye feryat ediyor! PKK baronlarının yaptıkları diğer açıklamalar da farksız. Bir ezilmişlik ve kaybetmişlik psikolojisi içindeler. Bunların hepsi, Türkiye’nin ortaya koyduğu politikaların olumlu sonuçlar ürettiğini gösteriyor. Hem de karşı karşıya olduğumuz son derece ağır ve zor şartlara rağmen!
Ama içteki bazı çevrelerin bunları gördüğü yok…
Hepsi için “art niyetli” demiyorum. Bir kısmı algı operasyonlarının peşine takılmış gidiyor. Bazıları gerçeklerle değil, içine girdikleri kin ve nefret duyguları ile hareket ediyor. Bir bölümü ise son derece cahil!
“Cehalet” deyip geçmemek gerekli. Cehalet öylesine marazi ve sıkıntılı bir hal ki, zaman zaman ihanete varan sonuçlar üretiyor!
***
Hatırlarsınız, bir dönem Cumhurbaşkanlığı için alınan uçağı malzeme yapanlar, bunun üzerinden saldırılar gerçekleştirenler olmuştu bu ülkede!..
“İsraf” dediler, “saltanattan” bahsettiler. Son derece ağır suçlamalarda bulundular. Kötü niyetlilerin peşine takılan cahiller çıktı. Türkiye’nin içine kapandığı, çevresinde olup bitenlere gözlerini kapattığı Ahmet Necdet Sezer dönemi bile savunulur oldu. Kuru bir “tasarruf” anlayışı, ülkenin ihtiyaç ve itibarından önemliymiş gibi milletin önüne konuldu.
“Olmaz, itibardan tasarruf edilmez” diyenlere de her türlü hakaret yapıldı.
Oysa, biraz çevrelerine baksalar, biraz dünyada neler olup bittiğini görseler, taktıkları at gözlüklerini çıkarsalar, “yetmez, daha fazlası gerekli” diyecekler.
Astana’da yaşadık biz bunu. Mevlüt Çavuşoğlu ile küçük bir jetle gittik Kazakistan’a. İran Dışişleri Bakanı dev bir uçak ve geniş bir kadroyla geldi. Astana’ya bizim uçaktaki heyetin toplamından daha geniş bir gazeteci ordusu yığdı. Rusların durumu da İranlılardan farklı değildi. Apronda Ruslara ait uçağın yanında bizimki küçücük kaldı.
Hadi Rusları bir tarafa bırakalım. İran bizden büyük bir devlet mi?
Değil elbette. Ama onlarda hem itibardan tasarruf yapılmıyor, hem de ihtiyaçlar bizdeki gibi tartışma konusu yapılmıyor.
Küçük beyinler, toplumu yanlış yönlendirmeye çalışmıyor ya da yönlendiremiyor!
***
Bugün yaşananlar, beni 1990’lı yıllara götürdü…
Rahmetli Yıldırım Aktuna Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsüydü. 1997’de birlikte otobüsle Batı Trakya’ya bir ziyaret yaptık. Yunanlılar aşağıladılar bizi, sınırda böcek gibi ilaçladılar…
Pasaport kontrolünde saatlerce beklettiler. Yetmedi, aracımızı taşlattılar. Selanik’te terör örgütlerinin saldırısına uğradık ve Başkonsolosluğumuza sığınarak canımızı kurtardık.
İşte o Türkiye’den bugünlere geldik!
Bırakın Yunanistan’ı, gerektiğinde Avrupa’nın tamamına “kendinize gelin, haddinizi bilin” diyebiliyoruz bugün. ABD gibi bir devin karşısında hakkımızı ve hukukumuzu koruyoruz. Milletlerarası arenada herkes kadar güçlü çıkıyor sesimiz.
Art niyetliler, farklı hesaplar peşinde koşanlar ve cahillerden farklı sesler çıksa da Türkiye’nin gerçeği bu artık! Dışarısı görüyor bunu, içtekiler de görecek ve kabul edecek elbet!