Haberler üst üste geldi. Önce İsrail’le Roma’da mutabakat sağlandığı açıklaması Başbakan Yıldırım tarafından yapıldı, aynı gün içinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya ile ilişkilerin yeni bir aşamaya geldiğini gösteren mektubu açıklandı.
Uluslararası ilişkilerde ebedi dostlukların ebedi düşmanlıkların olmadığını belirtmeye gerek yok... Ülkelerin, dostluklarının da düşmanlarının da değişebileceği bilindiğine göre, olması gereken nedir? Sanırım şöyle bir kuraldan bahsetmek doğru olur: Ülkeler eğer dostlarının sayısını, kendisiyle dostane olmayan ilişkiler veya tutumlar içinde olanlara göre sürekli artırmayı başarabiliyorlarsa dış politika bakımından başarılı sayılabilirler.
Yaşadığımız coğrafyanın getirdiği zorluklar, İmparatorluk mirası üzerinde kurulan sömürgecilik siyasetinin parçalayıcı, tahrip edici sonuçları düşünüldüğünde Türkiye dış politikada zor şartlar altında bunu başarabilen ülkelerden biridir. Anadolu coğrafyasının sahip olduğu özellikler dikkate alındığında, burada yaşamanın bedelinin ağır olduğunu görmek kolaylaşacaktır. Unutmamak gerekir ki burası Ortadoğu’nun merkezinde yer almaktadır ve bölgeye yönelik her ilgi aynı zamanda Anadolu’ya uzanacak demektir.
İsrail’le barış yapmak mümkün mü?
Elbette mümkündür. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘One minute’ demesinden sonra ortaya çıkan gerçek; İsrail’in sürdürülemez tutumudur. Bunun içinde Gazze’ye yönelik ambargo, bir halkın kendi topraklarında kuşatılarak hapsedilmeye çalışılması, ardı arkası gelmeyen saldırılarla ‘devlet terörü’ne maruz kalması, başta ilaç olmak üzere sağlık gereçlerinin, gıdanın ulaştırılmasına dahi izin verilmeyerek, 21.yy’da bir halka karşı uygulanan baskı ve zulüm gibi politikalar vardır. Cumhurbaşkanı o zamanki çıkışıyla aslında bütün Dünya’ya bu gerçeği seslendirdi, bu vahşetin görmezden gelinmesinin insanlık açısından nasıl bir değer aşınmasına yol açtığını da ortaya koymuş oldu.
Şunu hemen belirtelim ki, İsrail’in bu politikaları herkesten önce İsrail’in geleceğini tehlikeye sokmaktadır. “Bugüne kadar uyguladığı politikalarla İsrail Ortadoğu’yu istikrarsızlığın merkezi haline getirmekle kalmamış, aynı zamanda 1960’lı yıllardan itibaren terörün üretimini neredeyse kurumsal hale getiren ve bunun giderek bölgeden bütün dünyaya yayılmasına vesile olan bir ortamın oluşmasına sebebiyet vermiştir.” Bu bakımdan İsrail’in siyasetinde değişim yaratmak, buna sebep olmak hem bölgenin geleceği açısından hem de terör kültürünün yayılmasını önlemek açısında önemli olacaktır.
Roma Mutabakatı, Türkiye İsrail ilişkilerinde bir dönüm noktasıdır. Bölgesel barışın kurulmasında bu anlaşma ‘Filistin Sorunu’ etrafında bir çözümün mümkün olmasının ilk adımı sayılabilir. Çünkü bu adımla her şeyden önce İsrail-Filistin ilişkilerinin normalleşmesinin önü açılabilir, böyle bir imkan doğmuştur.
Roma barışı’ndan türk barışı’na
Neticeyi şöyle değerlendirmek mümkündür. Bir; Türkiye Filistin meselesinde başta Gazze kuşatması olmak üzere bütün gayrı insani politikalara karşı Filistin halkının yanında dururken, bu anlaşmayla bölgeye başta insani yardımların ulaştırılması olmak üzere, ekonomik girişimlerle, sağlık tesislerinin kurulmasıyla aktif bir şekilde hayatın ‘savaş şartlarının’ dışına çıkarılarak normalleşmesinde inisiyatif almış bulunmaktadır. İki; İsrail ve Türkiye arasında başta enerji transferi olmak üzere birçok alanda gerçekleştirilecek projeler, sadece iki ülke arasında değil; bütün bölgede ekonomik eksenli işbirliği üzerinden hayatın normalleşmesine imkan sağlayacaktır. Üç; İsrail Türkiye ile ilişkilerini geliştirerek, ‘devlet şiddeti’nin sebep olduğu çatışma kültürünün yerine, Filistinlilerle işbirliği içinde yaşamayı tecrübe edecek bir potansiyeli harekete geçirebilir. Müslüman bir ülkeyle yapılan işbirliği bölge Müslümanlarının uzun vadede İsrail’e bakışını değiştirebilir.
“Kısaca bu barış sürecinde Türkiye tarihsel misyonunu ortaya koymuştur. Bir ülkeyle ilişkilerini düzenleyerek başka bir ülkenin halkının hayatını normalleştirme etkisi diyebileceğimiz bu kazanım, Osmanlı mirasçısı Türkiye için yabancı olmayan bir siyasettir.”