Soma tecrübesi... İş güvenliği sadece yasalarla sağlanamaz. Bu bir düşünce sistematiği. Bunun kadar önemli bir başka konu da acil durumda yapılması gerekenleri bilmek.
BU YAZIYI SPİKERDEN DİNLEMEK İÇİN TIKLAYIN
Az önce genel sekreteri olduğum üniversitede, gönderdeki bayrakları yarıya indirdik. Web sitemizi karattık, öğrencilerimiz Soma’da ölen vatandaşlarımız anısına bir anma masası açtılar. Çok üzgünüz, içimiz kan ağlıyor… Bu yazıyı yazdığım sırada resmi açıklamaya göre kayıp 282 idi. Korkarım; ilerleyen saatlerde sayı daha da artacak. Yaşananları sade bir vatandaş olarak izlemenin dışında, geçen 15 yıl boyunca iş sağlığı ve güvenliği konusunda pek çok uluslararası denetim ve bilirkişilik çalışmasına katılmış biri olarak ayrıca değerlendiriyor ve kahroluyorum.
KADERCİ DEĞİL AKILCI
İş sağlığı ve güvenliği, öyle sözde elde edilecek bir şey değildir. Bu bir görgü, bilgi birikimi ve kültür meselesi. Bir düşünce sistematiği. Ve bu sistematiğin gelişmesi, bu kültürün yerleşmesi öyle kanun ve yönetmelik çıkarmakla olmuyor. Bu kültür çocuklara daha ilkokuldayken aşılanmadıkça, okulda öğretilenlerin pratikte uygulandığını çocuk kendi evinde, kendi mahallesinde, kendi okulunda görmedikçe, iş sağlığı ve güvenliği konusunda ne işverenlerin ne de işçilerin bilinçlenmesi mümkün.
Kaza sonrası Soma’da yaşananları izledikçe diğer bir çarpıklık gözüme çarpıyor. İş sağlığı ve güvenliği çalışmalarında esas olan önlemektir. Kazanın olmamasını sağlamaktır. Ancak önlemek kadar önemli bir diğer boyut da acil duruma hazırlıktır. Acil bir durum olduğunda ne yapılacağını önceden planlamış olmak; tüm süreçleri, görevleri, sorumlulukları tanımlamış olmak gerekir. Buna kabaca Acil Eylem Planı denir. Soma’da gördüklerimiz, böyle bir kaza sonrasında nasıl davranılacağı konusunda hazır olunmadığına işaret ediyor.
Şaşırmadım. Denetlediğim onlarca firmada, büyüklü küçüklü, acil durumlara hazırlık konusunun hep küçümsendiğini gördüm. 'Mış gibi' hazırlanmış acil eylem planları, 'mış gibi' yapılan tatbikatlar, 'mış gibi' alınmış önlemler... Gelin görün ki yabancı şirketlerde durum böyle değil. Her türlü olasılığı ele alan senaryo analizleri, tüm yetki ve sorumlulukları tanımlayan acil durum planları, gerçekten tatbikat gibi acil durum tatbikatları. İşin özünü bilenler, kültürüne, görgüsüne sahip olanlar, kaderci değil akılcı davrananlar, kendilerini kandıramıyorlar.
EĞİTİMLERDE NİTELİK SIFIR
Son dönemde, sözüm ona iş sağlığı ve güvenliği konusunda eğitimler düzenleniyor, sınavlar yapılıyor, birileri, A, B, C sınıfı sertifika alıyorlar… Size peşinen söyleyeyim. Gördüklerim, duyduklarım çerçevesinde bu eğitimlerin yüzde 90’ının 'mış gibi' olduğunu söyleyebilirim. 'Eğreti' bir İSG kültürünü 'sertifikalı sertifikalı' ülkeye yerleştiriyoruz. Düşündükçe kahroluyorum.
YÖK'ÜN YOL HARiTASI
Geçen pazartesi Erzurum’da gerçekleştirilen Üniversiteler Arası Kurul’da YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, 'Büyüme, Kalite, Uluslararasılaşma: Türkiye Yükseköğretimi İçin Bir Yol Haritası' raporunu paylaştı. Yol haritasının üç temel boyutu var:
1 - Nicel büyümeden nitelikli büyümeye geçiş,
2 - Akademik insan kaynağının geliştirilmesi
3 - Yükseköğretimde uluslararsılaşma.
Siz ne düşünürsünüz bilemem, ama bence bunlardan ikincisi en kritik olanı. Zira gerek eğitim gerek bilimsel üretkenlikte kalitenin artması ancak ve ancak akademisyenlerin kalitesinin yükselmesiyle mümkün olabilir. İkinci sınıf akademisyenler ile birinci sınıf sonuç üretmek mümkün olmayacaktır. Sonuç birinci sınıf olmayınca da uluslararasılaşma yeterince 'kaliteli' başarılamayacaktır.
Peki bizim üniversitelerimizin durumu nedir? Mevcut akademisyen kalitemiz nedir? Ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Sözüm meclisten dışarı… Ama, koridoruna bırakılan saksının üzerine, 10-15 sene içinde, profesör etiketi yapıştırılan üniversite sayımız o kadar çok ki. Konuşup, düşünüp, tartışıp, çalışıp sorunları çözebilmek dileğiyle...