Evimizden taşındık.
Malum iki çocuktan sonra evimize sığamaz olduk.
Çocukların ne kadar çok yer kapladıklarına inanamazsınız. Son bir yılda yani onlar geldikten sonra evimizde bir alan sorunu başladı.
Onlar ve onlarla ilgili bölgeler arttıkça arttı, karı koca bizim alanlarımız azaldıkça azaldı. Sonunda baktık anca ayakta durabilecek kadar yerimiz kalmış. Taşıma işlemi için bir taşıma şirketiyle anlaştık.
İşlerini de gayet güzel yaptılar sağ olsunlar. (Taşımanın ne derece sıkıntılı olduğunu bilen bilir.)
Eşyalar ağır mı ağır.
Koltuğa, masaya bir de beyaz eşyaları ekleyin inanılmaz ağırlıktalar.
Bizim eski ev, beşinci katta. Eşyalar asansöre de sığmıyor. Tek çare sırtta taşımak, beş kat aşağıya. Sonra yeni evde “Oraya değil buraya konulacak” diyen bir kadının (Yani benim) eşliğinde tekrar edilen bir çaba.
Bu işlemler tüm hengamesi ile sürerken bir kişi dikkatimi çekti. Hacı diye sesleniyorlar.
55 yaşlarında, Bitlisli.
Ekmeğini hamallık yaparak kazanıyor.
55 yaşında ama rahat bir 10 yaş büyük gösteriyor.
Taşıdığı yüklerin ağırlığı yüzüne yansımış.
İnanılmaz ağırlıktaki eşyaları tek başına sırtına alıyor ve yüzünde tek bir sıkıntı ifadesi bile olmadan sanki parkta yürüyüşe çıkarmış ta arada da çiçek koklarmış gibi taşıyor.
Emeğin, alın terinin namusunun hakkını veriyor.
Gözüm dalmış.
Kendimi “Acaba ne yer ne içer? Çocuğu var mı? Emeğinin hakkını alabiliyor mu?” diye düşünürken buldum.
Ve saygı duydum.
Alın terine sahip çıkan bu emekçiye, emekçilere, sağ olsunlar. İyi ki varlar.
ANNELERE HESAP VERİLİR
Pazar akşamları ‘Savaşçı’ dizisine kilitlenir oldum.
Dizi, bir özel harekat timinin (bordo bereliler) vatan düşmanlarına karşı verdiği yaman mücadeleyi, kendi özel hayatlarını da dahil ederek getiriyor ekrana.
Malum, beyler bu tarz filmlere daha bir meraklı.
Eşimde gözünü kırpmadan izleyenlerden...
Onun sayesinde ben de bir süre sonra elimde çayım “Haydiii savaşçı başlıyooor” derken buluverdim kendimi…
Çünkü o kadar biz ki…
Kaderi her daim bu kıymetli coğrafyamızın topraklarını korumak olan askerimizin, bir yandan aralarındaki o esprili mahalli diyalogları, aşkları, dostlukları, hayal kırıkları derken izlemek kaçınılmaz oluyor.
Bu haftaki bölümünde anne olduktan sonra bana daha da anlamlı gelen, aralarında geçen bir cümle hem düşündürdü hem de duygulandırdı.
”Annelere hesap verilir” diyorlardı bir arkadaşlarının annesiyle telefonla konuşmalarının ardından.
Ne doğruydu…
Sen annenin dizinin dibinde, gözünün önünde de olsan…
Sen cephede üstünde 10 ton mühimmatla düşmana kafa tutan bir kahraman da olsan…
Anneler için denklem aynıdır, annenin kuzususundur… Büyümeyen bebeği, çarpan kalbisindir…
İşte bu tüm anneler için değişmez gerçektir.
Bu yüzdendir ki “Annelere hesap verilir dostum, annelere hesap verilir.”