Başkanlık sisteminin yanlış zeminde tartışılması, meselenin anlaşılmasını önlüyor. Bu konuda ileri sürdüğüm fikirleri özetlemek gerekirse; hala başkanlık sistemi ile parlamenter sistemini mukayeseli olarak tartışıp hangisinin Türkiye için daha iyi olacağını söylemek, bu yanlışlardan biridir. Türkiye’deki parlamenter sistem doğrudan doğruya militarist rejim tarafından deforme edilmiş, o çok bahsedilen vesayet müesseselerinin yaşamasına uygun bir yapıya dönüştürülmüş olduğu için, tartışmanın bu zeminde yapılması doğru değildir.
“Burada, Meclis’in yasama faaliyeti bürokrasinin hegemonyasına girerken ‘yürütme de Cumhurbaşkanı ve Milli Güvenlik Kurulu’nun denetimine’ alınmıştır”. Burada, Cumhurbaşkanı’nın askeri ve mülki bürokrasinin adamı olacağı varsayılmıştır ki bugün oyunu bozan hususlardan biri budur. Yargının nasıl ideolojik baskı aracı haline geldiğini anlamak için Anayasa Mahkemesi’nin politik yargılamalarına ‘içerik analizi’ yapmak yeterli olabilir. Türkiye’nin parlamenter tarihçesinin ‘bürokratik tahakküm geleneğinin’ inşa süreci olması tesadüf değildir.
Demokratikleşmede yeni aşama
Son on yılı aşkın süre zarfında yapılan demokratik reformların en açık ifadesi ‘askerin siyasal sistem üzerindeki baskısını kaldırıp’ ordu-devlet ilişkisini demokratik sisteme uygun hale getirmiş olmasına, Cumhurbaşkanını doğrudan halkın seçmesine rağmen, hâlâ Meclis’in işleyiş biçimi, bürokratik denetimden kurtulamadığı gibi, hükümet üzerinde denetim yapma, yasama faaliyetini sürdürürken bağımsız iradesiyle karar vermede birçok sorunla karşı karşıya kalmaktadır. Bu durum esas olarak hükümetin veya Meclis’teki çoğunluk partisinin bir sorunu olmaktan çok, muhalefetin üzerinde durması gereken bir konudur ve muhalefet partilerinin de Türkiye’nin demokratikleşmesine katkıda bulunması bakımından başkanlık sistemi onlar için de bir fırsat sayılabilir. Burada vurgulanması gereken husus; muhalefetin sayısal yetersizliği meselesini, başkanlık sisteminde meclis dışından kurulan hükümet karşısında teorik olarak meclis içinde aşma imkânına potansiyel olarak sahip olmasıdır. Bir diğer nokta, başkanlık seçimlerinde partiler arasında kurulabilecek uzlaşmalarla ortak adayların belirlenmesi imkânı, mecliste çoğunluk partisiyle, seçilen başkan arasında her zaman için bir özdeşliğin ortaya çıkmasını önleyerek, muhalefete dinamizm kazandırma fırsatına işaret etmektedir. Bunun tersi de düşünülebilir; yani başkanın çoğunluk partisinden seçildiği durumlarda da yasama ve denetleme işlevleri arasında meclisteki partiler arasında işbirliği veya uzlaşma ihtiyacı daha çok artabilir. O zaman Başkan ve bakanlar kurulunun karşısında gerçek anlamda kuvvetler ayrılığının nasıl işlerlik kazandığı daha iyi görülecektir.
Muhalefetin kurumsal gücü artar
Bugün muhalefet partileri, mevcut verili durumu esas kabul ederek, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsına dönük bir önyargıyla başkanlığa karşı çıkmak yerine, reel politik sistemin işleyişindeki yapısal sorunları görmeye çalışmalıdırlar. Böylece meselenin siyasi sistemin işleyişini engelleyen, milli iradenin bütün boyutlarıyla politik alana yansıyarak, toplum ve devlet ilişkilerinde sivil kurumları zayıflatan sorunlara nasıl yol açtığı anlaşılabilecektir. Başkanlık sisteminde iki seçimin aynı veya ayrı zamanlarda yapılması da önemlidir. Ayrı ve aynı zamanlarda yapılacak seçimlerin meclisin, yürütme karşısında daha fazla bağımsız yasama gücü sağlama imkânından söz edilebilir ki, bu durumun seçim sistemiyle de desteklenmesi gerektiği açıktır. Netice olarak, muhalefet partileri açısından olduğu kadar toplumsal muhalefet bakımından da başkanlık sistemi, demokratik süreçlerin daha çok etkinlik kazanması ve daha zenginleşmesi, güç kazanması imkânı demektir. Türkiye’de muhalefet partilerinin olduğu kadar, sivil toplumun da meseleye bu yönüyle bakması gerekir.