Aslında ortada gizli saklı olan bir şey yok; belki de her şeyin bu kadar açıktan konuşulup daha ötesi uygulandığı, göstere göstere yapıldığı bir dönem yoktur. Bunu uluslararası sistemin yaşadığı kriz sürecinin eseri olarak, onun durumu yönetme yeteneğini kaybetmesinin neticesi olarak görmek mümkündür.
Türkiye ne yapıyor? ABD, Almanya, Fransa kısaca bütün Avrupa Türkiye’nin ne yaptığına dair hiçbir kuşkuya yer olmayacak şekilde gerçeği bilmektedirler. Son yaşanan sözde Alman gazeteci üzerine koparılan fırtınayı, ABD Konsolosluğu’nda çalışan FETÖ’nün irtibat noktası gibi çalışan elemanın yakalanması üzerine, ABD’nin üstelik T.C. vatandaşı olan bir şahıs etrafında diplomatik kriz politikasına dönüşen tavrını hatırlar mısınız! Üstelik bütün bunlar açıkken içeride de bazılarının çıkıp ‘gazeteciyi niye tutukluyorsunuz’ diye kampanya yapmasına şaşırmış mıydınız? Bir BND elemanına böylesine ilgi/sevgi gösterisi yapmanın dayanılmazlığı nereden gelmektedir dersiniz?
Bir ajanlar komedyası
Almanya’da bir televizyon kanalında Christofer R. Hörtsel adlı gazeteciyle yapılan röportajı izlediniz mi bilmiyorum. Adam özetle şunları söylemektedir: ‘Eğer gazeteci kılığında Alman istihbarat servisinin, BND’nin ajanını gazeteci kılığında Türkiye’ye sokup bazı operasyonlar için kullanıyorsanız, bunu da Türkiye tespit edip, yakalayarak gereğini yapıyorsa, burada yanlışı yapan kim, doğruyu yapan kimdir?’ Söz konusu röportajda Hörtsel adlı Alman gazeteci bu soruları sorarken aynı zamanda Alman yönetimini yani Merkel’i sorumlu tuttuğunu ifade ederek onu sert bir şekilde eleştirmektedir.
“Alman gazeteci bununla kalmıyor aslında herkesin bildiği bir gerçeği özetle ‘Erdoğan ülkesini ABD’nin baskısından kurtarıp, kendi ülkesinin çıkarlarına öncelik vermeye yöneldiği için bu saldırılarla karşı karşıyadır. Almanya veya diğer ABD vesayetindeki ülkeleri yönetenler de Merkel de Erdoğan gibi yaparak ülkelerini ABD siyasetine tabi olmaktan çıkarıp bağımsız bir siyaset izlerseler bu hem kendi halkları hem bütün dünya için daha iyi olacaktır’ diyerek açıkça ortaya koymaktadır.”
Aslında herkesin bildiği fakat açıkça söylemediği gerçek bu kadar basitçe ifade edilebilecek türdendir. Bu gerçeği Türkiye’de görmeyenlere söylenecek tek söz: Biz söylediğimizde inanmak istemeyenler acaba gerçeği dillendiren ses Avrupa’dan geldiğinde kulak verecekler midir?
Sanmıyorum; mesele görmemek, anlamamak değil aslında bu körlüğün nedeni onların Batı sistemine bakışlarına, onunla kurulan ilişkilerdeki konumlarına ve elbette ki Erdoğan ve onun siyaseti karşısında durdukları yere bağlıdır.
Türkiye’nin geleceği
“Meselenin bir başka tarafı Türkiye’nin yaptığının, uluslararası sistem içinde ortaya koyduğu siyasetin tarihsel önemiyle ilgilidir. Daha 20. yüzyılın başında koca bir imparatorluğu kaybetmiş bulunan Türkiye yaklaşık yüz yıl boyunca Batı’nın muhtelif kurumları içinde fakat hep edilgen, bağımlılık ilişkileri içinde yaşadıktan sonra, yeni bir yüzyılın başlarında bu konuma razı olmayacağını takip ettiği siyasetle ortaya koymuş bulunmaktadır.” Bunun kolay kabul edilmesini beklemek elbette doğru değildir fakat Türkiye’ye karşı müttefiklik ilişkilerini şeklen sürdüren Batı sistemi tarafından böylesine üst üste saldırıya, operasyona muhatap olmasının nedenini herhalde çok kimse anlamış olmalıdır.
Kısaca sorunun düğümlendiği noktalardan biri, doğrudan doğruya dünya sistemini yaşadığı krize çözüm bulamamasıyla ilgili iken; diğeri de Türkiye’nin daha önce kendisine karşı kullanılan Batı’nın müdahale araçlarını etkisiz hale getirmesiyle ilgilidir. Bu bakımdan Batı sistemi şimdi doğrudan doğruya bu ‘bağımlılık ilişkilerini değiştirmeye’ kalkan ülkeye karşı düşmanca bir tavır alırken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef haline getirmek istemektedirler. Netice itibarıyla problem, herkesin bildiği gerçeği açıkça konuşmamakta yatmaktadır…