Bir bayram ertesi daha,
Ve bir bayram daha sonlandı ömrümüzde.
'Nerede o eski bayramlar'ı diline dolamış bir jenerasyonun çocukları olarak,
Neler yaşadık da,
Onları süslüyoruz hayallerimizde.
Bayramlar ne ki?
Çocuklarımızın çocuklukları harcanıyor.
Gözümüzün önünde hem de.
Daha dün düşündüm.
'Misket oynayan çocuk var mı etrafımızda' diye?
Misket dediysem oyun havası değil ha!
Camdan,
Ufak bilyelerden bahsediyorum.
Yanakları kir, elleri toz toprak içinde,
Baş parmağımızdan savurduğumuz bilyeler.
Hâlâ oynayan var mıdır acaba?
Ya sokağın bir köşesinde ip atlayan kızlar.
Çoluk çocuk toplanıp da,
Yerde büyük bir daire oluşturup,
'Yağ satarım, bal satarım' diye şarkılı türkülü oyunlarımız.
Ya asfalta, köşedeki inşaattan çaldığı kırmızı kiremitle Geometrik çizgiler çizip,
Onun içinde sek sek oynayan kızlı erkekli gruplar,
Kopartabiliyor muyuz çocuklarımızı şimdilerde girdiği odadan,
Elindeki telefondan,
Ipad'ten
Laptop'tan
WhatsApp'dan, Twitter'dan.
5 yaşındaki çocuk bilgisayar uzmanı olmuş neredeyse,
Öyle uyuşturmuşlar beynimizi,
Öyle sıradanlaşmış,
Öyle durağanlaşmış,
Bırakın çocuklarımızı
Çağımızı hipnotize etmişler.
Mahallede 5 kişi toplandığımızda
'Siz üçünüz, biz ikimiz' diye takım kurup top oynardık.
Kalabalıksak eğer,
En iyiler ya da en popüler olanlar
Düelloya durur gibi karşı karşıya gelir,
Adım atarak,
Adam almaya çalışırdık.
İnanın o bile maç yapmak kadar keyifliydi.
Bırak şimdi 3 çocuğun yan yana gelmesini,
Köşedeki bakkala gönderemiyoruz evladımızı.
Yüzmeyi hem de sırt üstü yüzmeyi,
Daha anımızın karnında öğrenmiştik biz.
İhtisasımızı da
Mahallemizdeki inşaat havuzlarında yapardık.
Ne grip olurduk, ne zatürre,
Ne de mikrop kapardık.
Şimdi kafayı camdan çıkartıyorsun.
Deli dana,
Kuş gribi,
Kongolu kene.
Ne bela ararsan var yani.
Şimdilerde lüks semtlerin çoğu, eskiden dutluktu.
Meyve ağaçları sebildi.
Dalından yerdik bütün meyveleri neredeyse.
Ne şişmanlardık,
Ne kan değerlerimiz düşerdi.
Şimdi yeni akım senaryolarda,
'Meyve yemeyin' diyorlar iyi mi!
Yok frukoz diyorlar,
Yok glikoz.
Yok 'Akşam yemeyin' diyorlar.
Yok bir elmayı bile çok görüyorlar.
Yani anlayacağınız,
Teknoloji nasıl bozdu bizi anlatamam.
Genetiğimizle oynadılar iyi mi?
Ya! Bırakın oyunu, meyveyi falan.
Bayramlarda kapı kapı dolaşıp,
Bayram harçlığı toplayan çocuklar nerede!
Nereye kayboldular sahi onlar.
Baş ucunda babasının aldığı
Kırmızı ayakkabıyla uyuyan kız hikayeleri bile yok artık.
Onların yerine
Şort giydin diye genç kızlara tekme tokat giren,
Musallat olan,
İnsancıklar var.
'Durdurun dünyayı inecek var' derdik ya
Hah tam o duraktayız işte.
Biz eskiden,
Feyyaz kaç para istemiş,
Ali kaça oynamış,
Metin ne istiyor bilmezdik.
Daha doğrusu merak bile etmezdik.
Ancak kaptan Rıza,
Hepsinin adına konuşmaya gittiğinde sayın Seba'ya,
Kulübün önünde toplanır,
Bir an evvel önlerindeki sözleşmeyi imzalamalarını isterdik.
'Adamı üzmeyin' lafı en büyük silahımızdı.
Ne zamanki Holosko transfer edildiğinde,
Sokaktaki vatandaşa mikrofon uzatıldı.
O da "5 milyon çok" dedi.
İşte o zaman ve ne yazık ki.
Taraftar müşteri olmaya başladı.
Nasıl ki artık bayramlar.
Bir tatil vesilesi olarak görülüyorsa,
Taraftara da ne yazık ki,
Müşteri sıfatı yükleniyor artık.
Her alanda olduğu gibi sıradanlaştık.
Maneviyatımıza el uzattılar.
Ve peşimizden gelenlere anlatamazsak,
"Geçmişin güzelliğini."
Yaşamadan, yaşamış gibi yapanlara kalır meydan!!!
Geçmiş bayramınız mübarek olsun.