Eleğin duvara asılı olduğu bir maç. Un yok ama rağbet az, kemik taraftar tribünde. Bilet fiyatları yüksek, şikayet çok. Puanımız yok. Ajax'la oynuyoruz, kaybedecek bir şeyimiz yok. Lakin şu maçta birçok kazanım elde edebiliriz. Ve top santrada. 11'inci dakikada 90'dan dönen topunu da sayarsam eğer Rosier bu 11 dakikada; 12, 13 defa topla mukavemet etti. En sonuncusu nokta atışıydı, olmadı. Ajax'ın gelişini kalabalık defans bloğunda eritip, uzun ve çabuk paslarla hücuma çıkmak gibi bir görsel yaşıyorduk bu dakikalarda. Hırslı ve istekli oyun hoşumuza gidiyordu. N'Koudou'nun Beşiktaş'ı kaleye hızlıca götürdüğü dakikalarda bir korner atışında penaltı kazandı Beşiktaş. VAR'da tanıdık isim olmayınca penaltıyı es geçen hakeme "Ne yapıyorsun, gel bir seyret" dediler. Hakem olması gerekeni yaptı, monitörde seyretti ve penaltıyı verdi. Eyyam yok, ego yok, niyet tertemiz. Nasıl görünüyorsa öyle. Ghezzal da penaltıyı çiviledi mübarek ha: 1-0, Ajax gol yollarına çabuk gidiyordu ve buna çare bulmalıydık. Aslında çare orta sahadaki dinamizmi yakaladıktan sonra çabuk hareketlenmedeydi. Zaman zaman iyi işler çıkarmadık değil. Larin'in bilekleri biraz kıvrak olsa 3'lemiştik bile. Bu tip varyasyonları genele yayarsak, tadından yenmez. Ziyadesiyle güzel ve derli toplu bir ilk yarı seyrettik diyebiliriz. İlk yarıda da adamlar çabuk yollarına giriyorlardı, bu ikinci bölümde de devam etti. Özellikle çizgi halindeki dörtlü savunmanın arasına bir iki kere bıraktılar. Onlardan biri de gol oldu zaten: 1-1. Alex'ten yine verim alamıyorduk, haliyle yerini Can'a bıraktı. Hislerime dayanarak söylüyorum, Takımdaki en büyük özellik, özgüvene dayalı kırılgan yapı. Golle başlarsan iştahı yüksek bir Beşiktaş seyrediyorsun, Tersi olup gol yersen onarılmaz bir moral bozukluğu baş gösteriyor. Ve haliyle bu da sonuca etki ediyor. İkinci yediğimiz golden sonra hele bu konuyu ıslak imzayla mühürleyebilirim. En önce çözülmesi gereken, en ciddi mesele budur.