Değerli Alev Alatlı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinden bahisle, “Biz ataerkil değil, anaerkil bir toplumuz” der.
Doğrudur.
Doğu’nun kimi “alışkanlıklarını” bilen bir gazeteci olarak, buna hak veririm.
Fakat neredeyse “kurallaşmış” bu alışkanlık, bir “üstyapı” kurumu olarak pazarlanan örgüt (PKK/HDP) için geçerli değildir. Töre cinayetleri artık örgütün talimatıyla işleniyor.)
PKK/HDP çizgisine baktığınızda siyim siyim ve mide bulandırıcı bir “ataerkilizm” koktuğunu görüyorsunuz.
Sözü, tecavüzcü Tuma Çelik ve tacizci milletvekillerine getirmek istediğim anlaşılmıştır.
Tuma Çelik’in üç farklı eylemi ortaya çıkarılınca, çıkıp özür diledi.
Burada da bırakmadı, “partim zor durumda kalıyor” gerekçesiyle üstüne bir de istifa etti.
Bitmedi.
Bu defa “partisi” devreye girdi ve “Biz zaten onu partiden ihraç etmiştik” diye bir açıklama yaparak Tuma Çelik’i (ve benzerlerini) güya dışladı. (Hem dışlıyor, hem de türbanlı Hüda Kaya’ı elçi olarak gönderiyor.)
Sizce bu “aceleye getirilmiş” ihraç ve istifaların sebebi nedir?
Umum kamuoyundan çekindikleri ve onların tepkilerinden uzak kalabilmek için mi?
Hayır.
Kendi “doğal tabanları” olan Cihangir ve Nişantaşı’ndan çekindikleri, af buyurun literatüre “karı pataklayan maço erkekler topluluğu” olarak girmemek için.
Çünkü sonuna kadar ataerkildirler.
Sonuna kadar patakçıdırlar.
Sonuna kadar kadın düşmanıdırlar.
Hiç Selahattin Demirtaş’ın kitaplarını okudunuz mu?
Her biri 1 milyon civarında baskı yapan “Seher” ve “Devran” adlı iki öykü kitabından söz ediyorum...
Elinde 53 vatandaşımızın (Yasin Börü dahil 53 Kürt vatandaşımızın) kanı bulunan Demirtaş sanata edebiyata meyyal bir arkadaşımızdır.
Elinde bağlamayla önce Unkapanı civarında dolaştı.
Olmadı.
Bağlamasını bu kez Aydın Doğan’ın stüdyosuna soktu, canlı yayında “aşk ve sevda türküleri” okudu.
Yine olmadı...
Tutuklanınca, cezaevinin görece “ıssız” ortamında resim sanatına merak sardı, “nü” tablolar çizdi.
Oldu mu peki?
Olmadı.
Olabilemezdi.
Şiire merak sardı... “Suçsa suç kardeşim” mealinde suç olmasını umduğu dizeler yazdı.
Olmadı...
Olmuyordu.
Ne yapsın? O da tuttu öykü kitapları yazdı ve her birini 1 milyon civarında sattırdı.
Hemen belirtelim: “Seher” ve “Devran”, davası için ölümü göze almış iki terörist...
Şunu da belirtelim.
Demirtaş sadece “eylemci güzellemesi” yapmıyor. “Aşk”tan, “kadın”dan, “tutku”dan da bahsediyor ve (satır aralarını dikkatle okuduğunuzda) değerli Alev Alatlı’yı (ufaktan da olsa) tekzip ediyor...
Bir diğer ifadeyle, adeta “Ben dibine kadar ataerkilim...” diye bağırıyor.
Tuma Çelik’in istifsına ve HDP’nin “ihraç” kararına bir de bu nazarla bakın derim...
Kendi sosyetelerinden dışlanmaktan korkuyorlar.