Yasalar önünde benden, sizden farklıydılar. Çünkü, onlara bir imkan sağlanmış ve “dokunulmazlık” verilmişti. Bazıları, bunu bir “suç işleme imtiyazı” olarak gördüler. Alabildiğine istismar ettiler.
Yapmadıklarını bırakmadılar…
Kimi gitti, terör örgütü elemanların kazdığı hendeklerde boy gösterdi. Kimisi, teröristlere silah ve malzeme taşıdı. Kimi de halkı sokaklara döküp, kan ve gözyaşı üretti. Çoğu birer suç makinesine döndü.
Bu arada kahramanlık yapıp, meydan okumayı da ihmal etmediler:
-Kaldırın dokunulmazlıklarımızı; kaldırın, korkmuyoruz.
Milleti kahreden görüntüler yaşadık biz. Gün oldu, polis ve asker tokatladılar. Gün geldi, kameraların önünde yasalara meydan okudular. Milleti “tükürükle boğacaklarını” söyleyip, olmadık pervasızlıklar sergilediler. Bunların içinde eline taş alıp, güvenlik güçlerine atanlar bile vardı.
Sonra dokunulmazlıklar kalktı. Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü işlemeye başladı. Türk Milleti adına yargılama yapan mahkemelerin karşısına çıkarıldılar. Bazıları tutuklanıp cezaevine gönderildi; bazılarıyla ilgili mahkûmiyet kararları verildi.
Gitti, kayboldu o sahte kahramanlık tavırları. Çıldırdılar, bağırmaya ve Türkiye’yi ona buna şikâyet etmeye başladılar:
-Adalet istiyoruz.
Çünkü, üstünlerin hukuku ve kendileri için yapılan özen düzenlemeler devreden çıkıp, hukukun üstünlüğü işlemeye başladı. Herkes gibi onlar da hesap vermek zorunda kaldılar. Eşitlendiler, vatandaşla aynı pozisyona geldiler.
***
Ne kadar güzeldi o eski günler!.. Nasıl da mutluydular!..
Açlığını bastırmak için ekmek çalanlara ceza veriliyordu, ama bunlar ne yapsa kimse yakasına yapışamıyordu.
Milletin gözünün içine baka baka, sahip olduğu bütün değerlere hakaret edebiliyorlardı.
Terör örgütlerine “sokaklara dökülün” çağrısı yapıp, kurban eti dağıtan 15-16 yaşındaki çocukların katledilmesine sebep olabiliyorlardı. Sonra da ellerini kollarını sallayarak içimizde geziyorlardı.
Bugün istedikleri “adalet” o işte!..
Tekrar eski günlere dönebilmek. Pervasızca yürürlükteki yasaları ayaklar altına alıp suç işlemek. Dilediklerini söylemek, istedikleri gibi davranmak. PKK ve FETÖ gibi terör örgütleriyle birlikte hareket edip, kimseye hesap vermemek.
***
Mesele adalet ise, tecelli etti işte:
Hazırlanan iddianamelerde açıkça görülüyor ki, MİT TIR’larının durdurulması bir FETÖ operasyonudur. Türkiye’ye karşı kurulan bir kumpastır. Arkasında da bize karşı oluşturulan büyük bir şer ittifakı vardır. Durum bu olunca, doğal olarak sorumluları adalet önünde hesap vermiş ve cezalandırılmıştır.
Kılıçdaroğlu, işte bunun için yürüyor. CHP’li Enis Berberoğlu’nun serbest bırakılmasını istiyor.
Adalet arayışı bunun neresinde?
Diyelim ki Enis Berberoğlu serbest bırakıldı. Kumpasın diğer ayakları ne olacak? Bizzat talimatı veren Fetullah Gülen’i de kamuoyunda aklayacak mıyız? Cezaevinin kapısını açıp, o TIR’ların durduran asker üniforması giymiş FETÖ’cüleri de salacak mıyız? Kumpasın içinde yer alan hâkim ve savcıların da itibarlarını iade mi edeceğiz?
Eğer istenen buysa, Kılıçdaroğlu’nun yaptığı, “MİT TIR’ları kumpasını aklama yürüyüşü”dür. Değil de mesele sadece Enis Berberoğlu’nun serbest bırakılması ise, buna da olsa olsa “Adaletten adam kaçırma” ya da “FETÖ’nün siyasi ayağını aklama girişimi’ adı verilebilir.
Yok bunun başka bir izahı!
HHH
Dikkat ettiniz mi, bugün “adalet arıyoruz” diye bir araya gelenler, Türkiye’de iktidar umudu bulunmayanlar. CHP’nin de HDP’nin de durumu bu. Onlara destek veren FETÖ, PKK ve DHKP-C ise, demokrasi dışı metotlar uygulayan terör örgütleri. Bu örgütler, yıllardır bu ülkede adalet dağıtanları kurşunladılar.
Arkalarında ise destekçi olarak malum dış çevreler var.
Adalet değil aradıkları, başka bir şey! Fotoğraf ortada: Böyle bir tablo ve ittifakın içinden adalet çıkar mı?
Gezi tipi yeni bir kaos planıdır bu. Kemal Kılıçdaroğlu zaten ağzından kaçırdı ve “sivil itaatsizlik” gibi eylemlerin de gündemde olduğunu söyledi.
“Adalet” kelimesi hiç bu kadar kirletilmemişti.