Donald Trump’ın Suriye politikasını etkilemek isteyen ABD’deki etkili çevreler, “yaratıcı” önerilerde bulunmaya devam ediyorlar.
Bunun son örneği ABD Dışişleri eski Bakan Yardımcısı Antony Blinken’in, Trump’a getirdiği PYD ve Kandil ile ilgili teklifi. New York Times’ta yayımlanan yazısında Blinken, Rakka’nın alınmasının DEAŞ’a ağır darbe vuracağını (ABD’nin DEAŞ’a darbe vurmak gibi büyük bir derdi varmış gibi) vurgulayarak, PYD’nin muhakkak silahlandırılması gerektiğini savunuyor.
Hatırlanacak olursa Obama da başkanlığı devretmeden üç gün önce Trump’a, PYD’nin silahlandırılması konusunda kapsamlı bir rapor sunmuştu. Fakat söz konusu rapor Trump’ın, önceki Rakka planını askıya almasını engellememişti.
Trump’ı etkilemek için her seferinde aynı planı ısıtıp yeniden gündeme getiriyorlar. Blinken, daha inandırıcı olmak için olsa gerek getirdiği önerilere, PYD’nin PKK’yla arasına mesafe koymasını ve Türkiye’nin itirazlarını aşmak için Kandil’deki örgüt liderlerinden birinin Ankara’ya verilmesini ekliyor.
Bu teklif PKK’nın, ABD kontrolünde bir örgüt olduğunu göstermesi bakımından önemli. Fakat daha önemli olan PYD’nin silahlandırılmasının neden bu kadar önemli olduğu? Türkiye’nin Suriye’de oluşturmak istediği güvenli bölgelere yeşil ışık yakılmasından tutun, El Bab’a hava desteğine kadar pek çok rüşveti bu uğurda deniyorlar. Ankara’ya Kandil’deki terör örgütü liderlerinden birini vermeye de varlar! Bu rüşvetler ve bu sus payları Türkiye’nin PYD’yi tanıması karşılığında elbet.
Yeni Başkan’ın Suriye stratejisinde PYD’nin merkezî bir rol alması için her şeyden önce Türkiye’nin itirazlarının giderilmesi gerekiyor. Trump’ın ekibi ise Türkiye’yi kaybetmeden bir yol bulma derdinde. Şu an ABD’de görülen entelektüel hareketliliğin sebebi, Trump’ı PYD merkezli bir strateji oluşturma yoluna sevk etmek.
Peki nedir PYD üzerindeki bu kadar ısrarın nedeni? Şu âna kadar bunu çözebildik mi?
Kuşkusuz PYD demek, “ikinci İsrail” demek. Türkiye’deki darbe girişimlerinin, siyasi suikastların, terör saldırılarının sebebi de ikinci İsrail’in önünü açmaktı. Türkiye’deki muhalefet tamamen bu uluslararası plana entegredir: PKK’sı, FETÖ’sü, CHP’si ve HDP’si ile birlikte devletin içine sirayet eden başka çevreler de var tabii.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu kadar hedef olması da bununla bağlantılı; Türkiye ve Ortadoğu’daki harita değişikliği oyunlarını bozan Erdoğan’dan başkası değil. Hâlâ bu konuda tek engel Erdoğan. Nasıl ki yüz yıl önce Filistin topraklarını işgal etmenin önünde Abdülhamid Han’ı engel görüp onu devirmeye kalktılarsa, bugün de, ikinci İsrail’in önünde Erdoğan’ı engel görüp onu ortadan çıkarmaya çalışıyorlar.
Ortadoğu’da devam eden kargaşanın özünde bu kavga yatıyor. Bakalım kim kimi ikna edecek veya ikinci İsrail’in önündeki engeller ortadan nasıl kaldırılacak? Bunun hiç de kolay olmadığını ve olmayacağını 15 Temmuz’u hatırlatarak söyleyelim.