Cumartesi günü muhteşem bir futbolla son dünya şampiyonu Fransa’yı 2-0 yenerken, farklı galibiyeti kaçırmıştık. Ancak yenilgi sonrası Fransızlar, “Milli marşımız ıslıklandı, bu yüzden moralimiz bozuldu” bahanesine sığınmamıştı.
Şimdi sakın ola, “3 saat bizi havalimanında beklettiler, bir de fırça gösterdiler” gibi saçma sapan bahanelerle kötü futbol savunulmasın. İlk 45 dakikada 3 duran top, 3 kafa golü ile 2-1 yenik durumda soyunma odasına girdik.
Herhalde başta Şenol Güneş olmak üzere herkes, kaleci Mert’i ayakta alkışlayıp, “İyi ki varsın” demiştir.
Eğer Mert olmasaydı, 21. dakikadaki ilk gol ile 31. dakikada yediğimiz ikinci gol arasında, 4 tane daha yiyebilirdik. Zeki Çelik ve Hasan’ın yanı sıra başta Ozan ve Dorukhan’ın ön liberodaki pasif futbolları, rakibe bol bol kontratak fırsatı sundu. Merih ve Kaan’ın aralarındaki mesafeyi ayarlayamaması, başımızı çok ağrıttı.
Sigurdsson kendini unutturarak iki kopya gol attı. Duran toplarda orta saha oyuncularımız onu tutmalıydı. İlk yarının sonlarında canlanır gibi olduk. Kornerden Dorukhan’ın kafası umut verdi. Cengiz ve Mahmut’un sakatlığında büyük işler beklediğimiz Ozan ve Hakan da ortalarda yoktu.
Yusuf ve Abdülkadir’in girişi sonrasında biraz hareketlendik. Ama 79. dakikada Merih’in net pozisyonu dışında büyük tehlikeler yaratamadık. Kenan ve İrfan Can oyundan alınırken, Ozan Tufan ve Hakan Çalhanoğlu’nun 90 dakikayı bitirmesi ilginçti! Bir de Şenol Güneş’in bir süre önce yaptığı şu açıklama geldi aklıma: Fransa bizim rakibimiz değil. Bizim rakibimiz İzlanda!