Futbol üzerinden ülkeyi germeye ve insanları birbirine düşürmeye kimsenin hakkı yok! Yöneticiler ve teknik adamlar kendi işini yapsın. Federasyonu, MHK’yi ve maçları yönetmeye çalışmasın. Futbolda her zaman hata ve tartışmalar olmuştur. Uyarıyorum. İnfial yaratacak eylem ve söylemlerin altında hepiniz ezilirsiniz.
Futbol toplumun ortak dili. Hemen hepimiz futbol üzerinden iletişim kuruyoruz. Hal böyle olunca futbol, kötü niyetli kişilerin elinde insanların sinir uçlarına dokunabilecek bir tahrik unsuru haline getirilebiliyor. Geçmişte pekçok örneğini gördüğümüz bu menfi girişimler, toplumun hafızasında hala taptaze. Bu ülkede futbol fanatizmine kurban giden insanlar oldu. Lafa sıra gelince “Hiçbir kupa, hiçbir şampiyonluk insan hayatından değerli değildir” diyenlerin körüklediği fanatizm kaç cana mal oldu. Beyler aklınızı başınıza alın. Sizin ‘Kemiksiz dilinizden’ kolayca çıkan o lafların, ne gibi tehlikeli sonuçlar doğurabileceğinin hesabını iyi yapın.
DAHA ADİL BİR YARIŞ ‘VAR’
Peki isyanınız, feryadınız haklı mı? Puan tablosunu şöyle önümüze koyup baktığımızda bütün bu feryadın, figanın sebebini görebilirsiniz. 21’inci hafta itibariyle 3 büyük, ilk 4’te yok. Yıllardır istediği gibi çalan, oynayan ‘Büyükler’ VAR sistemiyle gelen adaletten rahatsız. Yıllardır Anadolu takımlarının aleyhine çalınan düdükler, gasp edilen haklar medyada tek satır yer bulmazken, aleyhine yapılan küçük hataları manşetlerde gören büyükler, şimdi gri pozisyonlardan aynı fırtınayı koparmaya çalışıyor. Elbette futbolda mutlak adalet söz konusu olamaz. Ama VAR sisteminin eskiye göre çok daha adil ve eşit bir rekabet getirdiği ayan-beyan ortadadır.
HAKEMLERDEN FAZLA
Bu tabloya bakınca şunu görüyorum ki, ‘Büyükler’in ‘Adalet ve eşitlikten’ kastı; eskiden olduğu gibi gri pozisyonlarda kararların kendi lehine çıkmamasıdır. Elbette herkesin ‘Taraf’ olduğu sporda mutlak ‘Tarafsızlık’ beklenmez. Ama ben Nihat Özdemir Federasyonu’nun ve Zekeriya Alp yönetimindeki MHK’nin herkese eşit ve adil davranmak için azami gayret gösterdiğinden zerre şüphe duymuyorum. Futbolun içinde her zaman var olan ‘insani hata’ payının her fırsatta ‘Yangına’ dönüştürülmeye çalışılmasını iyi niyetli görmüyorum. 21 haftada gördüğüm tablo şu; saha dışındakilerin hataları saha içindekilerden fazla. Biz bu ülkede şampiyon olan takım için, “Seni sevmeyen ölsün” diyen federasyon başkanları gördük. Sayın Başkan Recep Tayyip Erdoğan, Spor Çalıştayı’nda kendisini ziyaret eden yöneticilere, “Sizden rica ediyorum, sporu siyasete bulaştırmayın” dedi. Buna rağmen son dönemde tam tersi bir eylem ve söylem mevcut. Türkiye siyasetine damga vurmuş kişilerin kendi kulübüne üye olmasını, taraftar olmasını bir iftihar vesilesi sayanlar; başka kulüplere gönül vermiş siyasilere karşı aynı hoş görüyü ve takdiri göstermiyor. Siyasetçi sizin taraftarınız olduğu zaman iyi, başkasının taraftarı olduğu zaman neden kötü? Siyasilerin de taraftar kimliği olması eleştirilecek bir durum mudur. Binlerce örnek sayabilirim ancak sadece iki tanesini hatırlatayım, Atatürk’ün Fenerbahçe’nin yanan tesislerinin onarılması için 1932 yılında yaptığı 500 TL’lik bağışı?, Başbakan Şükrü Saracoğlu’nun kulüp başkanlığını nereye koyacağız?
KİM BOŞ DÖNMEDİ
Ben kendim de pek çok kez şahit oldum ve memnuniyetle ifade etmeliyim ki; Başkan Recep Tayyip Erdoğan sporla ilgili kendisine iletilen hiçbir soruna kayıtsız kalmamıştır. Her sorunun çözümüne destek vermiştir. Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe, Trabzonspor bu iktidardan ne istemişse almıştır. Hal böyleyken kendisine yapılan destek ve jestleri bir kenara bırakıp, rakip kulübe yapılanları sürekli gündeme getirmeye çalışmak doğru değil. Hele bundan sportif avantaj sağlamaya çalışmak sportmenliğe yakışmaz. Bir de Elazığ ve Malatya’da yaşanan depremin ardından ertelenen maç için yapılan açıklamalar var ki, çok ayıp. Bir kez daha söylüyorum, aklınızı başınıza alın! ‘Düdük benim lehime ötsün, isterse kıyamet kopsun’ zihniyetinde olmayın. Yazık olur!