• $32,3263
  • 35,09
  • 2282.05
  • 8991.78
24 Ekim 2011 Pazartesi 12:29 | Son Güncelleme:

Anayasa yaparken algılar dikkate alınmalı

Anayasa yaparken algılar dikkate alınmalı

Çukurca'da 24 şehit verdiğimiz saldırının ardından, Anayasa Uzlaşma Komisyonu Meclis Başkanı Cemil Çiçek başkanlığında toplandı.

Satır arası...
Çukurca'da 24 şehit verdiğimiz saldırının ardından, Anayasa Uzlaşma Komisyonu Meclis Başkanı Cemil Çiçek başkanlığında toplandı. Çiçek, terörün Türkiye'nin demokratikleşme sürecini de hedef aldığını belirterek, buna pirim verilmeyeceğinin altını çizdi. Bu yaklaşım pek çok köşe yazısına 'inadına anayasa' perspektifiyle konu oldu ve takdir topladı. Bu nedenle Türkiye'nin yeni anayasa sürecine biraz daha yakından bakalım istedim ve Çiçek'in 19 Eylül'de bir araya geldiği 24 Anayasa Hukuku Profesörü arasında yer alan bir ismin kapısını çaldım: Sibel İnceoğlu. Bilgi Üniversitesi'nde dersler veren ve TÜSİAD'ın hazırladığı anayasa çalışmasına da katkı vermiş olan İnceoğlu ile cuma günü Caddebostan'daki evinde görüştüm. Türkiye'nin kutuplaşma sürecinden akademisyenlerin de fazlasıyla nasibini aldığı şu günlerde profesör İnceoğlu'nun hiçbir parti ideolojisine bütünüyle oturtulamayacak hukuk yaklaşımlarının zihnimizi açacağını düşünüyorum.

ŞENAY YILDIZ-senay.yildiz@aksam.com.tr
Bilgi Üniversitesi'nden Anayasa Hukuku Profesörü Sibel İnceoğlu, ülkedeki her sorunun yeni anayasayla çözüleceği algısından rahatsız. 'Anayasa fetişizmine varmayalım' uyarısı yapan Prof. Dr. İnceoğlu, şöyle diyor: 'Atatürk milliyetçiliği ve Türk ifadelerinin ne oldukları kadar, nasıl algılandıkları da önemli. Türkiye'deki bazı uygulamalar, kavramların farklı algılanmasına yol açtı. Bunların üzerinde düşünmek gerek'

Türkiye'nin yeni anayasa yapım sürecini Bilgi Üniversitesi'nden Prof. Dr. Sibel
İnceoğlu ile konuştum. İnceoğlu'nun AKŞAM'la paylaştığı çarpıcı değerlendirmeleri şöyle: 

- Yeni anayasa sokaktaki vatandaş açısından ne değiştirebilir?
 Sokaktaki vatandaş açısından baktığımızda şunu söylemem lazım: Tek başına anayasa yapmakla sorunlarımız çözülmez. Anayasa tabii ki önemli ama tek başına yeni bir anayasa her şeyi belirlemez. Yasalar çıkmadığı müddetçe anayasada değişiklik yapmanız veya yeni bir anayasa yapmanız çok fazla bir şey ifade etmiyor. Bugün pek çok hak ihlali anayasa değil, yasalardan kaynaklanıyor. Ama bu yasalar değiştirilmiyor. Dolayısıyla, anayasa fetişizmine de varmamamız gerek. 

-  Böyle bir noktada mıyız?
Evet, sanki anayasa yapılınca bütün sorunlar çözülecekmiş gibi bir algılama var. Şu an mevcut anayasada dahi, yasama veya yürütme organı adım atmadığı için ya da yargı otoriter ve muhafazakar yorumlar yaptığı için, hayata geçmeyen haklarımız var. 

NEDEN HALK DESTEĞİ?
-  Kürt meselesinin çözümü için anayasa ne kadar büyük bir reçete?
Ortada çok ciddi bir şiddet ortamı var ve gerçekten çok acı bir tablo ile karşılaştık Çukurca'da. Bu, tek başına anayasa değişikliği ile çözülecek bir konu değil. Ne yazık ki PKK'ya Güneydoğu'da belli bir halk kesiminin -gönüllü veya zoraki- bir desteği de varmış gibi görünüyor.  Bunu düşünmeden bu sorunla ilgili yeterli cevaplar bulmakta zorlanırız. Çünkü bu türden destekler terörün ne yazık ki ortadan kalkmasını güçleştiriyor.

-   Anayasada ne yapılabilir peki?
 Bu desteğin arkasındaki psikolojik nedenleri çözmeye yönelik bir yaklaşımla anayasaya yaklaşmamız lazım. 'Demek ki orada yaşayan insanların bir kısmının sorunları bizim mevcut hukuk sistemimizle çözülemiyor ve büyük bir toplumsal aidiyet sorunu var ki şiddet yöntemi kullanan bir yapılanmaya dahi sınırlı da olsa bir kesim sempati gösterebiliyor' diye düşünüyorum. Tabii  bu kesimin hak temelli beklentilerini çözmek, terörü tamamen yok etmeyebilir. Ama mesele o manevi desteği küçültmek, toplumsal aidiyeti artırmak ve dolayısıyla terörü küçültmek. 'Bölünme olur' kaygılarını da anlıyorum, bu hepimizde var. Oraya varmayacak birtakım çözümleri düşünmek gerekir.

 İDARİ ÖZERKLİK OLMALI
-  Yerel yönetimlerin güçlendirilmesine nasıl bakıyorsunuz?
Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi kendi başına olumsuz bir şey değil ve çeşitli ülkelerde uygulanıyor. Önümüzde Fransa, İtalya, Portekiz, İspanya modelleri var ve hepsi farklı derecelerde özerklikler içeriyor. Dolayısıyla bundan ürkmemek gerek. Esas olarak şunu tartışmak lazım: İdari bir özerklik mi, kültürel mi yoksa siyasi özerklik mi Türkiye toplumunu tatmin eder? Bana göre idari özerklik zaten olmalı. Bir de siyasi ve kültürel anlamda özerklikler var. Ben kültürel anlamda sınırları belirlenmiş  bir özerkliği de  düşünülebilir görüyorum. 

-  'Yerel yönetim yetkilerini aşmaya başlar ' endişesi var gerçi...
Aşmaya başladığında müdahale etme yetkisi olmalıdır merkezi yönetimin, yani Ankara'nın. Ayrıca, Anayasa Mahkemesi'ne de bir rol verilebilir. İtalya ve İspanya'da hem merkezin müdahalesi hem de Anayasa Mahkemesi'nin denetimi mümkün. Bütünlüğü bozmadan, yerel bazda sınırlı bir güçlendirme söz konusu olabilir diye düşünüyorum. Böylece her konuda merkezden karar beklemek zorunda kalmazsınız. Bu sadece belli bir bölge için değil, tüm Türkiye için iyi olur.

KANAL İSTANBUL
- Kürt meselesi olmasaydı da bunu konuşacak mıydık acaba?
 Kürt meselesi olmasaydı da konuşacaktık bence. Mesela Başbakan'ın İstanbul'un içinden kanal geçirme projesi. Bu kararı Ankara mı vermeli, yoksa burada yaşayan insanlar mı? Biz İstanbullu olarak bunu istiyor muyuz? Bize hiç kimse sormuyor! Her şey Ankara'dan hallediliyor. 

- Anayasa meselesine dönersek, diğer demokratik ülkelerde değiştirilemez maddeler var mı? Yoksa bu anti demokratik mi karşılanıyor?
 Hayır, antidemokratik karşılanmıyor. Çok yaygın olmamakla birlikte Avrupa'da demokratik ülkelerde mesela Fransa'da, Almanya'da, İtalya'da değişmez maddeler var. Türkiye'de değişmez hüküm 2. madde içinde yer alan demokrasi, insan hakları, sosyal devlet, hukuk devleti ve laiklik çağdaş demokrasilerin değerleridir. Bunların korunması gerekir diye düşünüyorum. Belki maddelerin daha sadeleştirilmesi söz konusu olabilir. Yani hukuki değerler kalmalıdır ama onun dışındaki kavramların değişmezliğinin zorunlu olduğunu düşünmüyorum.

VATANDAŞLIK TANIMI
-  Vatandaşlık tanımındaki Türk ifadesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
 Anayasamızda 'Türk Devleti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür' deniliyor. Ben de derslerde 'Bu bir etnik kimlik demek değildir; bir ulus ismi, vatandaşlık bağını anlatır' diyorum. Ama acaba gerçekten de böyle bir algı yaratabiliyor muyuz? Siz bazen 'bu ifade şunu kastediyor' dersiniz ama karşıdaki insan onu sizin söylediğiniz gibi algılamıyorsa, o noktada tekrar düşünmeniz gerekebilir.

-  Bu durumda ne yapmalı peki?
 Ya bu tanımı netleştirecek, kapsamlı bir cümleye yer vereceğiz veya vatandaşlık tanımı yapmak zorunda da değiliz. Pek çok ülkede anayasada vatandaşlık tanımı  yok. Ayrıca, toplumun bir kesiminin bunu bir etnik kimlik olarak algılamasını tamamen halüsinasyon olarak da göremeyiz.
 
- Ne kastediyorsunuz?
  Özellikle 82 Anayasası sonrasında meselenin böyle algılanmasına neden olan ciddi şeyler yaşandı. Örneğin darbe döneminde Kürtçe yasaklandı. Bir dili yasaklayıp sonra da 'Türk kelimesi sadece vatandaşlık bağını tanımlar. Bir ulus ismidir, etnik kimlik anlamına gelmez' dediğiniz zaman karşıdaki bunu sizin anlattığınız şekilde anlamayabilir. 'Niye böyle algılıyorlar?' diye de kızmamak lazım. Çünkü öyle algılanmaya neden olan bir takım pratikler oldu Türkiye'de. Olmasaydı, o hüküm kimseyi rahatsız etmeyebilirdi.

 ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ
- Anayasadaki Atatürk milliyetçiliği attfıyla ilgili yaklaşımınız nedir?
Atatürk milliyetçiliğini derslerde anlatırken  'dil, din, ırk gözetmeyen bir milliyetçiliktir' diye anlatıyorum. Normal olarak Atatürk milliyetçiliğinin böyle algılanması lazım ve öyledir de esasında. Ama, tıpkı vatandaşlık tanımında olduğu gibi bu ne kadar uygulamaya yansıyor emin değilim. Bunu bir etnik kimlik vurgusu olarak görüyorsak veya yargı kararları da dahil olmak üzere bir takım uygulamalar böyle algılanmasını teşvik ediyorsa, burada bir sorun vardır. Dolayısıyla üzerinde düşünmek gerekir.

Değismez maddeler icin uzlasma sart
- Mevcut anayasa sürecini nasıl görüyorsunuz?
Ben Anayasa Meclisi kurulmasından yanayım. Yanlış anlaşılmasın, 'Bu Meclis anayasa yapamaz' demiyorum. Bütün partiler uzlaşmışlarsa elbette yapabilir ama doğru yöntem bu değil bana göre. Seçim barajının olmadığı ve nispi temsil sisteminin daha adil uygulandığı (bugünkü sistemin kendi içinde barajı var zaten) ve kadın kotasının olduğu bir Meclis anayasayı yapsın isterdim. Sivil toplum mekanizmalarının da anayasa yapım sürecinde etkili olması gerek. Çeşitli dernekler, barolar ve odalar gibi meslek kuruluşları var,  üniversiteler...  Bunlar kendileriyle ilgili bir düzenleme yapılacağı zaman orada söz sahibi olmalılar.

ERKEK SORUNUMUZ VAR
- Neden kadın kotası?
 Bugün Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri kadın sorunu demek istemiyorum, erkek sorunu! Neredeyse her gün kadınlar erkekler tarafından şiddete uğruyor ve öldürülüyorlar. Dolayısıyla, kadınların muhakkak karar veren mekanizmalara girmeleri gerekiyor. Anayasa Hazırlık Komisyonu'na bakın, hepsi erkek. Sadece bir tane kadın var! Oysa, toplumun yüzde 50'si kadın! Yani Hazırlık Komisyonu'nda  bir tek kadın olması sadece bana mı tuhaf geliyor? Komisyonda 11 erkek içinde tek bir kadın varsa, bu ayıptır! Yani artık başka bir kelimeyle tanımlayamıyorum. 

- Anayasa sürecinde pek çok konuda uzlaşmak zor olacak gibi görünüyor. Sonunda çoğunluğun isteğine göre mi bir metin yapılmalı?
 Anayasa sadece basit çoğunluğa göre yapılırsa, bu bir uzlaşma metni olmaz. Anayasa bir sosyal sözleşme olarak tanımlanıyor. 'Egemenlik milletindir' deniliyor. 'Egemenlik çoğunluğundur' demiyoruz, karıştırmayalım. Egemenlikte her bir bireyin söz hakkı vardır. O zaman azınlıkta kalanların da dikkate alınması ve onları da belli ölçülerde tatmin eden bir sonuç gerekir. 

İPTAL RİSKİ OLUŞMASIN
- Tam bir uzlaşı olmayacak belki ama sonuçta bir metin çıkacak ortaya, değil mi?
 Tam bir uzlaşma olmasa da yüksek bir oranda kabul olması lazım. Meclis'in en az üçte iki veya daha yüksek bir çoğunluğunun oyuyla anayasanın kabul edilmesi gerekir, 2010 değişikliğinde olduğu gibi beşte üç çoğunlukla ve tek bir partinin iradesi ile yapılırsa buna uzlaşma denemez.  Değişmez maddeleri değiştirmek söz konusu olacaksa, orada tam bir konsensüs olması gerekir.

- Tam bir konsensüs olmazsa ne olur?
 Şöyle bir risk ortaya çıkar: Bir grup milletvekili 'anayasanın değişmez olan maddeleri değiştirildi' gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi'ne giderse, iptal çıkabilir. Burada tam bir uzlaşma olmadan olmaz.

Türkçe hazırlık düşünülebilir
Anadilde eğitim talebinin söz konusu edilmesini anlayabiliyorum tabii. Evinizde konuşulmayan bir dilde eğitim almak kolay bir şey değil. Ama diğer yandan şunu da anlıyorum: eğitim tamamen anadilde olduğu zaman farklı kültürler nasıl buluşacaklar, 
o diyalog nasıl gerçekleşecek? Böyle bir çıkmaz var burada. Birlikte yaşamak için birbirinizi anlayabilmeniz, farklı kültürlerin geçişken olması çok önemli. Bu konuda çeşitli formülleri düşünmek gerekir. Belki ilkokuldan önce bir hazırlık sınıfı konularak, önce Türkçe'yi öğretmek gerek. Diğer yandan kültürel haklar bakımından anadilin öğrenilmesine saygı duyulması gerekir. Sadece özel kurslarda değil, devlet okullarında da anadilin öğrenilmesi mümkün olmalı. İlk ve orta öğrenimde seçimlik derslerle anadilin öğrenimine devlet bütçesinden destek verilebilir.

Laiklik tanımı şart değil
Anayasa kısa olsun diye talep ederken aynı anda tanımları da koymayı teklif ederseniz şu andaki anayasadan daha uzun bir anayasa ortaya çıkar. Ben anayasanın kapsamlı olmasından şikayetçi değilim ama burada bir çelişkiyi vurgulamak istedim. Açıkçası çok da şart değil laiklik tanımının yapılması. Bence laiklikle ilgili esas sorunları bu tür tartışmalar gölgelememeli. Bana göre bugün Türkiye'de çok büyük haksızlıklar yaşayan bir grup var: Aleviler. 82 Anayasası'ndan sonra biliyorsunuz zorunlu din dersleri konuldu. Bugün Sünni kesime çok ciddi imkanlar sunuluyor ama Alevilere aynı imkanlar sunulmuyor. Cemevi cami ile aynı imkanlardan yararlanmıyor. Diyanet İşleri sadece Sünni kesime hizmet veriyor. Hala nüfus cüzdanlarında din hanesi duruyor. Bazı şeyler için anayasa değişikliğine bile gerek yok. Örneğin nüfus cüzdanlarından din hanesinin çıkarılması için anayasa değişikliği gerekmiyor. Cemevinin ibadethane sayılması için de öyle. Ama yapılmıyor! Uzun yıllardır problemler yaşayan bu geniş kesim artık ihmal edilmemeli.

Yargıda taraflılık inancı tehlikeli
UZUN tutukluluk süreleri doğrudan anayasadan kaynaklanmıyor. Yasalardan ve yasaları özgürlükler lehine yorumlamayan ve yavaş işleyen yargıdan kaynaklanıyor. Türkiye'de geniş bir kesim -en azından bazı davalar bakımından- tutukluğun uzun sürmesinde yargıdaki taraflılığın rol oynadığına da inanıyor. Bunun gerçekliğini bilimsel olarak test etmek mümkün değil. Ama bir konunun nasıl algılandığı, gerçekte nasıl olduğu kadar önemli. Yargı, ancak bağımsız işlediği yönünde halka güven verecek şekilde, anayasa ve yasalarda düzenlendiği takdirde bu algı ortadan kalkabilir.
 

Deprem uzmanlarından korkutan İstanbul uyarısı! Riskli ilçeleri açıkladılar
Deprem uzmanlarından korkutan İstanbul uyarısı! Riskli ilçeleri açıkladılar

Deprem uzmanlarından korkutan İstanbul uyarısı! Riskli ilçeleri açıkladılar

Çin, 'Türkiye rekor kırdı' diyerek duyurdu! 'NATO ülkelerinden Ortadoğu'ya kadar...'
Çin, 'Türkiye rekor kırdı' diyerek duyurdu! 'NATO ülkelerinden Ortadoğu'ya kadar...'

Çin, 'Türkiye rekor kırdı' diyerek duyurdu! 'NATO ülkelerinden Ortadoğu'ya kadar...'

Türkiye'den Gazze'ye yardım eli: Bugün yola çıkacak
Türkiye'den Gazze'ye yardım eli: Bugün yola çıkacak

Türkiye'den Gazze'ye yardım eli: Bugün yola çıkacak