• $32,3311
  • 35,062
  • 2282.76
  • 8975.4
5 Şubat 2017 Pazar 01:00 | Son Güncelleme:

En korkak kameraman savaşta en uzun yaşayandır

En korkak kameraman savaşta en uzun yaşayandır

EMİNE BIYIK

emine.biyik@aksam.com.tr

Vietnam Savaşı'nda Napalm bombasından kaçan küçük kız… Kıyıya vuran cansız bedeniyle dünyayı derinden sarsan Aylan bebek… Bombalanan evinin enkazından yaralı olarak çıkarılan 5 yaşındaki Ümran’ın ambülansta kanlar içindeki şaşkın hali… Savaşın yıkıcılığını ve acımasızlığını hissettiren bu kareler iliklerimize kadar işledi. İşte dünya tarihi boyunca insanların bilerek ve isteyerek neden olduğu trajedileri, zamanın durduğu o anları, onların çektiği fotoğraflar ve görüntülerle kazıdık hafızalarımıza. İşte bu isimlerden ikisi İhlas Haber Ajansı Bölge Muhabiri Mehmet Altunışık ve Anadolu Ajansı Haber Kameramanı Kenan Yeşilyurt… Onlar, savaşın kirli yüzünü, savaşın yok ettiği “insanlığı” dünyanın gözüne sokma içgüdüsüyle, canları pahasına bu mesleğe gönül vermiş iki cesur adam…  

Önce sizi tanıyalım?

Mehmet Altunışık: Uzun yıllardır İhlas Haber Ajansı’nda çalışıyorum. 

Kenan Yeşilyurt: Ben de Anadolu Ajansı’nda haber kameramanı olarak çalışıyorum.

Kaç savaşa tanıklık ettiniz?

K.Y: Son 10 yılda meydana gelen bütün savaşları takip ettim.

M.A: Arap Baharı olarak adlandırılan savaşları takip ettim. Libya, Tunus, Mısır, Suriye, Irak, Kuzey Irak, Lübnan… 

Savaş bölgesine ilk gidişinizde neler hissettiniz? 

M.A: Bir yanda gitme arzusu,     bir yanda geride kalanlar… Zor kararlar ama bende gitme arzusu hep ağır bastı. 

K.Y: İlk göreve çıktığımda korku ve tereddütlerim vardı. En önemlisi “Geri dönebilecek miyim?” kaygısını yaşıyordum. Ama sonrasında “Acaba ben bu savaşı takip edebilecek miyim?”e döndü iş. Korku değil de daha çok gidememe durumunda tarihe şahitlik edememenin üzüntüsünü yaşamaya başladım. 

Savaş bölgesine giden bir muhabir nasıl hazırlanır? 

K.Y: Bölgede hangi dillerin konuşulduğu, dini ve etnik yapısı ve buna benzer bilgiler edinmeli. Bir de mihmandar seçimi çok önemli. Mihmandar eliniz ayağınız, korumanız, her şeyiniz… 

M.A: gideceğim bölgeyi araştırıyorum. Beni karşılayacak mihmandarı buluyorum. 

Ailenize veda etmek zor oluyor mu?

M.A: Ben veda etmeyi sevmiyorum. Genelde normal bir işe gider gibi çıkarım evden. Zaten ben dönene kadar iki göz iki çeşme oldukları için özellikle annemden ve ablalarımdan saklıyorum.

K.Y: Herkes gibi benim eşim de kaygı duyuyor ama o da gazeteci olduğu için anlayışla karşılıyor. Anneme kesinlikle savaş bölgesine gittiğimi haber vermiyorum. Eşime de “Kesinlikle beni arama" diyorum. Çünkü Nusaybin’de PKK’lılar tarafından kaçırıldığımda en büyük duam telefon onların elindeyken eşimin aramamasıydı.

Nasıl yani! Kaçırıldınız mı? 

K.Y: Son operasyonlar başladığında bölgede görevlendirildik. Barikatları çekerken Nusaybin’in merkezinde bizi teröristler kaçırdı. Karargâh adını verdikleri bir yere götürdüler. Sorguladılar, telefonuma, kamerama, bilgisayarıma el koydular. Üç gün boyunca orada tuttular. Zarar verme yok ama psikolojik baskı inanılmazdı. Devlet büyüklerimizin devreye girmesiyle ailelerimizin yanına dönebildik.

Savaş bölgesine giden bir muhabiri neler bekler? 

M.A: Savaş bölgesine giden muhabir kelle koltukta gittiğini biliyor. Aç kalabilirsiniz, uzun bir süre duşa hasret kalabilirsiniza ama en önemlisi bir daha evinize dönemeyebilirsiniz. Musul operasyonunda mayına basmak üzereyken bir peşmerge askerinin uyarısıyla son anda ayağımı geri çektim. Eğer bana seslenmeseydi muhtemelen o mayına basacaktım.

Bu kadar zor bir görevin öncesinde eğitim veren bir kurum var mı?

M.A: Daha önce yoktu ama son dönemlerde Anadolu Ajansı’nın Gölbaşı’ndaki Özel Harekât Dairesi ile birlikte yapmış olduğu çalışmalar var. 

Öldürülmekten, işkence görmekten korkmuyor musunuz? 

K.Y: Tutku bu… Hastalık gibi bir şey ama korku her zaman var. Bu korku aslında bizim hayatta kalmamızı sağlıyor. “En büyük kahramanlar şahitleri olmayanlardır” denir. Kameramanlar da işte böyle, şahitsiz kahramanlar. 

M.A: Bir meslektaşımız “En korkak kameraman en uzun yaşayan kameramandır” der. Bizler o bölgelere gitmesek, o insanların dramını başkaları başka şekilde yansıtabilir. Bizler cesur olmak zorundayız. Savaş muhabirinin sahip olması gereken en önemli özellik soğukkanlılıktır. Panik en büyük düşmandır.  

HAYALLERİMDEN VAZGEÇEMEM

Birçok savaşa tanıklık etmiş ve bunu yaptığı haberlerle tüm dünyaya duyurmuş insanlar olarak nasıl bir mesaj verirsiniz?

M.A: Albert Einstein’ın diyor ki; “Ben atomu insanlığa hizmet için buldum, onlar ise bomba yapıp birbirlerini yok ettiler." Keşke insanlığa hizmet için üretilen bir şeyi bomba yapıp insanlığı yok etmeselerdi. Ben çocukların ölmediği, savaşların olmadığı, insanların dostluk ve barış içinde yaşadığı bir dünya hayal ediyorum. Pek mümkün görünmüyor ama yine de bu hayalimden vazgeçmeyeceğim.

K.Y: Savaşların kazananı yok. Savaşın tek kaybedeniyse çocuklar. Mesela şimdi Suriye savaşını düşünün...Şu anda Brezilya’da, Kanada’da, dünyanın her yerindeSuriyeliler var. Büyük bir ihtimal hiçbiri  geri dönemeyecek. Bin nesli yok ettiler. Mesela on yıl sonra,     "Savaş sırasında çocuğunu kaybeden anne on yıl sonra çocuğuyla buluştu" gibi şeyler duyacağız. 

HAYATA ADAPTE OLMAKTA ZORLANIYORUZ

İşiniz gereği bir savaşa tanıklık ediyorsunuz sonra evinize, ailenize geri dönüyorsunuz. O eski insan olmaya devam edebiliyor musunuz?

K.Y: Gazze savaşından sonra Zeytinburnu’nda gezerken kentsel dönüşüme girmiş yıkık binalar görüyordum. Eşime “Bak burayı da vurmuşlar” diyordum. Bu ruh hali bir süre böyle devam ediyor. 

M.A: Aslında kolay olmuyor onca şeyden sonra hayata adapte olmak. Şu an bile tam olarak adapte olabilmiş değiliz. Çoğu zaman sıkıntı yaşıyoruz. Tabii o sıcak bölgeden çıkıp o atmosferi yaşayıp orada birçok drama tanıklık ettikten sonra gelip normal bir hayata uyum sağlamak kolay olmuyor.

GÜNLERCE UYUYAMADIĞIMIZ OLUYOR

“Akbaba ve Çocuk” fotoğrafını çeken Kevin Carter fotoğrafı çektikten 3 ay sonra intihar etti ve arkasında “Çocuğu kurtarabilirdim. O an sadece gazeteci olduğumu düşünüyordum, şimdiyse önce insan olduğumu” yazan bir mektup bıraktı. Mesleğinizle insanlığınız arasında kaldığınız noktada ne yapıyorsunuz?

M.A: Aslında bu olay bizim orada yaşadıklarımızı tam anlamıyla anlatıyor. Suriye’ye en az 6-7 defa gittim. Her dönüşümde uzun süre kendimi toparlayamadım. Her dönüşümde “Çekim yapmak yerine şöyle yardım etseydim, böyle yardım etseydim” diye düşüyorum. Günlerce uyuyamadığım oluyor. Bir insan gözünüzün önünde vuruluyor. Çaresiz kalıyorsun. Yapacak bir şey yok ama. İşini yapmaya devam ediyorsun. Bir yandan haberimi yaparken bir yandan da elimden geldiğince yardım etmeye çalışıyorum. Bizler savaşçı değiliz. Savaşı kamuoyuna duyurmak için oradayız. Tabii ki gözünüzün önünde vurulan bir  çocuğa veya bir kadına duyarsız kalmanız mümkün değil. Zaten hiçbir savaşın kazananı olmamıştır ama savaşların kaybedeni çocuklardır. . .

K.Y: Suriye’de foto muhabiri arkadaşım karşıdan karşıya geçerken Suriye askeri tarafından gözlerimin önünde vuruldu. Vurulduktan sonra onunla konuşmaya başladım. Hem konuşuyorum hem turnike yapması gerektiğini anlatıyorum. Bir yandan da kameramla çekim yapıyorum. Suriye ordusunun karşısındasınız düşünebiliyor musunuz? Korkuyorsunuz ama eğer çekmezseniz arkadaşınızın vurulduğunu kimseye inandıramazsınız.

BİR SÜRÜ ÖLÜME TANIKLIK EDİYORSUNUZ AMA SİZ HAYATTASINIZ

Hayata bakışınızı nasıl etkiliyor mesleğiniz?

M.A: Bir sürü ölüme tanıklık ediyorsunuz ama siz hayattasınız. Bu bile hayata olan bakış açınızı değiştirmeye yetiyor. 10 yıl önceki Mehmet çok savruk, hayatını istediği gibi yaşayan biriyken şu an çok daha derli toplu yaşıyor. Mesela kızım aldığım bir giysiyi beğenmeyince aklıma hemen ayağında ayakkabısı, üzerinde kazağı olmayan o çocuklar geliyor. Benim üzerimde soğuk geçirmeyen mont, su geçirmeyen ayakkabı olmasına rağmen o buz gibi havada üşürken karşımdaki ufacık çocukların üzerinde kazak dahi olmayışı beni fazlasıyla utandırıyor. Bu yaşananlar zamanla psikolojik sorunları da beraberinde getiriyor. 

K.Y: Beni en çok etkileyen çocuklar ve babaların ağlaması... Mesela Gazze’de bayram günü on tane çocuğun oynadığı park vurulmuştu, geriye sadece terlikleri kalmıştı. Hemen ardından bir ev vuruldu. Enkaza gittiğimde bir çocuk enkazın içinde oyuncağını arıyordu. Bir at buldu, gülümseyerek omzuna koymaya çalıştı. Hâlâ zafer işareti yapıyordu bana. Normal hayatta insanların çocuklarına en ufak bir zarar geldiğinde yaşadıkları travmayı düşünün, bir de her gün başlarına bomba yağan bu çocukları ve ailelerini... 

M.A: Orada yarım ekmeği 2-3 çocuğun paylaşarak yediğine tanıklık ediyorsunuz. Böyle bir durumda hayatınız nasıl değişmesin ki. Bugün bir meyve suyunun buradaki hiçbir çocuk için önemi yok. Halep’teki tahliyelerde bir çocuğun meyve suyu içmesine tanıklık ettim. Ona bakarken gözyaşlarım içime aktı. Hayatımda iz bırakan bir fotoğraftır

Hafızanıza kazınan başka görüntüler var mı?

M.A: Rabia-tül Adeviye Meydanı'nda darbe karşıtı oturma eylemi yapılıyordu. Asker sabaha karşı meydanda katliam yaptı. Ölümden kıl payı kurtuldum. O meydandan cesetler üzerinden atlayarak çıktım. Bu kolay unutulabilecek bir şey değil. 

K.Y: Mısır’da Mehmet’le beraberdik. Gece saat üçte sabah namazı çekmeye gittim, çatışma çıktı. İnsanlar vuruldukça üzerimize doğru geliyorlardı, aralarında can çekişenler, şehadet getirenler vardı. Kafamızda ışıklar devamlı bir şeyler çekiyoruz. Bir süre sonra gücümüz kalmadı, kamerayı bıraktık, yaralı taşıyıp insanlara yardım ettik. Üstümüz tamamen kan olmuş farkında bile değiliz. Ertesi gün dilsiz bir çocuk geldi yanıma. Ramazan ayı, biz de orucuz. Ekmeğin arasına peynir koyup     getirmiş. Meğer bir gün önceki saldırıda yardım etmeye çalıştığımız insanlar arasında onun babası da varmış. O kadar duygulandım ki anlatamam. Normalde her şeyimi yanımdaki arkadaşlarımla paylaşırım ama o ekmeği paylaşmadım. O kadar özeldi benim için…

M.A: Bir kameraman arkadaşım Adeviye Meydanı’ndaki katliamda çektiği görüntüleri izletti. Herkes kaçarken bir kişi silahların patladığı yöne doğru koşuyordu. Evet, o kişi bendim. Suriye’de savaşın yeni başladığı dönemlerdi. Foto muhabiri arkadaşım Abdullah Coşkun’la Halep’e gittik. Orada bir-bir buçuk ay kadar kaldık. Daha sonra Türkiye’ye dönmeye karar verdik. Dönüşte kurşun yağmuruna tutulduk. Bizi sınıra bırakmak için eşlik eden korumaların karşılık vermesiyle bir çatışma yaşandı. Sonunda çatışma bitti. Türkiye’ye döndük. Malzemelere baktığımızda fotoğraf makinesine kurşun saplandığını gördüm. O kurşun makineye saplanmazsa muhtemelen Abdullah’a isabet edecekti. Bir keresinde de Mısır’da hiç tanımadığım bir taksici hayatımı kurtardı. O taksici olmasaydı, Baltacılar beni hiç bilmediğim bir yere götürüp öldürebilirlerdi. Taksici, “Beni öldürmeden onu alamazsınız” dedi. Ona bir can borçlu olduğumu biliyorum ve unutmayacağım.

 

 

 

Deprem uzmanlarından korkutan İstanbul uyarısı! Riskli ilçeleri açıkladılar
Deprem uzmanlarından korkutan İstanbul uyarısı! Riskli ilçeleri açıkladılar

Deprem uzmanlarından korkutan İstanbul uyarısı! Riskli ilçeleri açıkladılar

Çin, 'Türkiye rekor kırdı' diyerek duyurdu! 'NATO ülkelerinden Ortadoğu'ya kadar...'
Çin, 'Türkiye rekor kırdı' diyerek duyurdu! 'NATO ülkelerinden Ortadoğu'ya kadar...'

Çin, 'Türkiye rekor kırdı' diyerek duyurdu! 'NATO ülkelerinden Ortadoğu'ya kadar...'

Türkiye'den Gazze'ye yardım eli: Bugün yola çıkacak
Türkiye'den Gazze'ye yardım eli: Bugün yola çıkacak

Türkiye'den Gazze'ye yardım eli: Bugün yola çıkacak