Aysun Yıldız
aysun.yildiz@aksam.com.tr
Günlük yaşamın akışına baktığımızda zorunluluklarla örülü bir sistemin içinde çırpınıp duruyoruz. Her şey önceden planlanmış bir şekilde hareket ediyoruz. Okul, iş, sosyal yaşam, aile yaşamı, arkadaşlar, hobiler, sağlığımız, kişisel-manevi gelişim, maddi durumumuz, evliliğimiz, çocuk sahibi olmamız, kariyerimiz… İçinde yaşadığımız bu sistem, bize madde boyutunda birçok şey kazandırırken, manen kendimizden uzaklaştırıyor. Özdeki benliğimize yabancılaşıyoruz ve farklı benlikle hayatımıza devam ediyoruz. Gülden Üner, kendisine yabancılaşan ve özündeki benlikten uzaklaşan insanın, kendine bir ‘vitrin benlik’ oluşturduğunu ve bunun sonucunda da çok mutsuz olduğunu söyledi.
Üner, vitrin benliğin gerçek benin önüne geçerek bizi nasıl mutsuz ettiğini şöyle anlattı:
“Vitrindeki benliğimizin bir çok maskesi o var. Durum, koşullar ve karşımızdaki kişilere göre uygun olan maskelerimizi kullanıyoruz. O kadar çok maskelerimiz oluyor ki, bir süre sonra asıl benliğimizi unutuyoruz. Tüm çabamızı vitrine çıkardığımız benliğimizi ayakta tutacak maddi donanımlar için harcıyoruz. Bunu yaparken Yunus Emre’nin tek cümleyle ‘Bir ben var bende benden içeri’ diye işaret ettiği içte yaşayan, örtülü, gizli olan tüm ben olmayan benlerin ötesindeki gerçek beni gözden ve gönülden kaçırıyoruz. Ruhen çok yoruluyoruz.”
KEŞFETMELİ
İnsanın psikolojik ve ruhsal sıkıntılarının temelinde “özsevgi, özsaygı, özdeğer ve özgüven eksikliğinin yattığını belirten Üner’e göre, herhangi birinin eksikliğini hisseden bir insan kendinde bulamadığı bir şeyi dış dünyasında ne bulabilir ne de yansıtabilir. Üner , “Kişi nefsini bildiğinde, özünü keşfetmiş oluyor ve özündekilerle buluşuyor. Buluştuğunda ise aradığı her şeyle, yani özgüven, özsevgi, özsaygı ve özdeğerle karşılaşıyor. Egoyu biraz aşmış, onun ötesindeki beni keşfetmiş oluyor. İnsanların birçoğu kendini değersiz bulduğu ve bu nedenle de hak ettiği değeri bulamadığı için mutsuz. Oysa ki yaratılmaya değer olduğumuz için yani varoluşsal olarak zaten değerliyiz. Değersiz olsaydık burada işimiz yoktu” diyor.
VERDİĞİNİ ALIRSIN
Sevginin yaşamın bir armağanı olduğunu belirtin Üner, “Sevildiğini bilmek çok önemli bir şey. Yaşamın kaynağı olan aşkı idrak edebilmek ve bunu sevgi boyutunda yaşayabilmek için kendinin farkında olmak, kendini bilmek, kendini sevmek çok önemlidir. Biz sevgiyi hep dışarıda arıyoruz. Annemiz, babamız, eşimiz, sevgilimiz, arkadaşımıza kadar herkesin bizi sevmesini istiyoruz. Kaynağı sende olan bir şeyi başkası veremez. Ancak kendini tanıyan, kendi kişilik yapısının ötesindeki “öz ile bir olmuş” insan içten bir sevgiden bahsedebilir. İnsanın iç dünyasında ne varsa dışa da yansıyan odur. Bu sefer sevgiyi veren oluyor, verdikçe de almaya başlıyor. Neyi verirseniz onu alırsınız. Bu nedenle kişinin kendisiyle ilgili ne düşündüğü, kendisini ne kadar tanıdığı yaşamın her alanıyla kuracağı ilişkiyi belirler” görüşünü dile getiriyor.