• $32,3655
  • 34,9715
  • 2325.14
  • 9079.97
12 Aralık 2014 Cuma 18:27 | Son Güncelleme:

'Evet, efendim'den 'Hayır' diyebilmeye

'Evet, efendim'den 'Hayır' diyebilmeye

Nuri Fudayl Kıcıroğlu
kitap.eki@aksam.com.tr

“Hayata üç yaşında kimsesiz yapılan bir yolculukla uyanmak.” Maya Angelou’nun yedi otobiyografik eserinden biri olan Kafesteki Kuş Neden Şakır, Bilirim böyle başlıyor ve yazarın on yedi yaşına kadarki serüvenini anlatıyor. Hem kadın hem zenci kimliğinin getirmiş olduğu ötekilikle çocukken yaşadığı travmaları cesurca gözler önüne seriyor Angelou. Çocukluğuna dair bu kesitlerde, kendisini insan hakları aktivisti yapacak olan temel sorunlarla ilk kez yüzleşmektedir yazar. Otobiyografik olması nedeniyle eseri sadece bireysel travmalardan oluşuyormuş gibi düşünmemek gerekir çünkü etrafındaki insanların olaylar karşısındaki tutumları ve düşüncelerine yer vererek toplumsal bir okuma da yapmaktadır aynı zamanda. Ayrıca eserde ele alınan dönemin Büyük Buhran ile İkinci Dünya Savaşı sonu arasında kalması zaten ötekileşmenin ve ötekileştirmenin münferit değil, kitlesel olarak ortaya çıkmasına ister istemez neden olmaktadır.
Kitabın türü otobiyografi olduğu için kitap hakkında söylenen her söz aslında yazara dair olma özelliğini de taşımakta. Bu özelliğin farkında olduğu, otobiyografi olarak yazdığı kitapların sayısından belli olan yazar, hayatını adayacağı bir mücadelenin temellerini anlattığı için olsa gerek Kafesteki Kuş Neden Şakır, Bilirim’de hayatının önemli ayrıntılarını sergilemekten çekinmiyor. Bunlardan ilki eserin hemen başında “tam olarak hatırlamadan” anlattığı ve belki de hiçbir zaman anlamlandıramadığı bir nedenden ötürü abisiyle çıkmak zorunda kaldığı bir yolculuk. Bu olayın aslında pek çok yaşanmışlık gibi hayatını etkilediğine şüphe yok. Ancak bu vakayı diğerlerinden ayıran bir özellik var, o da eserin edebi diline yapmış olduğu katkı. Nietzsche’nin “öldürmeyen güçlendirir” prensibi doğrultusunda her travmadan karakterine bir şeyler ekleyerek çıktığı anlaşılan Marguerite Ann Johnson, ebeveynsiz çıktığı bu ilk yolculuktan da masum çocuk zihnine kuvvetli bir hayal gücü kazanarak çıkmıştır. Çocukluk yıllarından çok sonra yazdığı bu kitabın tamamına çocuk zihninin kurgulayıcı gücünü koruyarak aktarmıştır. Bu elbette ki eserde anakronizmin hiç olmadığı anlamına gelmez. En basitinden Büyük Buhran’ın etkisinin Stamps’te hissedilmeye başlandığı yılları anlattığı kısımda anakronik bir anlatımın olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Onur mücadelesi…

Kitabın ele aldığı dönem, bireysel zevkler ve “renklerin” bile toplumsal bir yanının olduğu zamanlardır. Hangi çeşit dondurmanın kimin tarafından yenebileceği bile yazılı olmayan kurallara bağlanmıştır. Siyahi bir insanın vanilyalı dondurma yeme şansı yoktur mesela, Bağımsızlık Günü olan 4 Temmuz hariç. Veyahut spor dallarına duyulan ilgide bile siyah beyaz ayrımı etkili olmaktadır. 1937’de gerçekleşen boks maçını anlatışında bunun toplumsal zihin okumasını yapmak mümkündür. Ringde dövüşen sadece iki boksör değil, aynı zamanda siyahlar ve beyazlardır. Boksun farklı zamanlarda toplumsal ikonlar çıkaran bir spor faaliyetine dönüşmesinde, bu zihin yapısının etkili olduğunu bu boks maçı üzerinden çok güzel bir biçimde açıklamaktadır Angelou. Herkesin radyo başına toplanıp hep beraber dinlediği atmosferi anlatışından, bu maçın bir onur mücadelesi haline geldiği görülmektedir.

Ötekileştireni ötekileştirmek

Ayrıca kitabın büyük bir bölümüne mekân olan Stamps, beyazlar ile siyahlara ait olan bölgelerin çok net biçimde ayrıldığı bir yerdir. Dolayısıyla beyazların maymundan biraz daha akıllı olarak baktığı siyahlardan olan Angelou, ötekileştirilmişlik halini kurgu gücüyle tersine çevirmekte, normal olanı sorgulamakta ve çocuk aklıyla ötekileştireni ötekileştirmektedir. Çünkü bu kadar keskin ayrımların olduğu bir yerde, kimin insan olup olmadığı eğer bir tartışma konusu haline gelmişse bunun cevabı bakış açısına bağlıdır. Bu durum aslında toplumun bölünmüşlüğünün bireysel yaşantılara ve hatta çocuk zihnine nasıl nüfuz ettiğini göstermektedir. Ötekileştirmenin değillemeler üzerine kurulduğu düşünüldüğünde Maya’nın ötekiliği, beyaz olmamasıyla sınırlı kalmamaktadır; o aynı zamanda erkek de değildir. Haliyle, adı konmamış bir hiyerarşinin olduğu toplumda oldukça alt sıralarda kalmıştır. Nitekim bu gerçekle daha sekiz yaşındayken acımasız bir şekilde yüzleşmektedir. Kendisini iğfal eden kişi de siyahi biridir. Dolayısıyla her manada ötekiliğin olumsuz yüzüyle karşı karşıya kalmıştır.

Japonlar karşısında bir özeleştiri

Dönemdeki havanın kendi bireysel yaşantısındaki etkisinin yanı sıra toplumu nasıl etkilediğini ve kimi zaman dönüştürdüğünü de kitabında görmek mümkün. 29 Buhranı’nı anlattığı bölüm bu açıdan oldukça dikkat çekicidir. Stamps’in ayrışmış yapısı dolayısıyla buhranın etkilerinin zaten fakir olan zenci bölgesine oldukça geç geldiğini belirtir. İki yıl sonra ekonomik bunalım bu bölgeye uğradığında beyazların bölgesinde yavaş yavaş toparlanma başlamıştır. Bu, esasında döneme ve Birleşik Devletler’e dair iki önemli çıkarımın yapılmasına ortam hazırlamaktadır. Birincisi, o dönemde ekonomik entegrasyonun ülke içerisinde bile tam anlamıyla sağlanamadığı ve ikincisi, buna rağmen bu büyük ekonomik krizin ülkenin en fakir bölgelerini etkileyecek kadar büyük çaplı olduğudur. Bir diğer ilgi çekici olaysa Amerika’nın Japonya’ya savaş ilan ederek İkinci Dünya Savaşı’na girme kararı aldığı 1941 yılından sonra ülkedeki Japonların ve San Francisco’da Japon mahallesinin başına gelenler. Maya Angelou, bu mahallenin savaş sonrasında San Francisco’nun Harlem’i olduğunu söyler ve ülkesinde konjonktüre bağlı ortaya çıkan bu ötekileştirmede siyahilerin tutunduğu tavır dolayıyla bir özeleştiri yapmaktadır. Çünkü kapanan her Japon işyerini siyahi biri devralmaktadır. Oysa o an için Japonlar da tıpkı Afrikalılar gibi ötekileştirilmenin mağdurlarıdır. Bu özeleştirinin yapılmış olması, hak mücadelesi yaparken ortaya çıkacak haksızlıkların da karşısında durabilmenin gerekliliğini göstermesi açısından önemlidir.

Bakan Uraloğlu tarih verdi: İki ili birbirine bağlamış olacağız
Bakan Uraloğlu tarih verdi: İki ili birbirine bağlamış olacağız

Bakan Uraloğlu tarih verdi: İki ili birbirine bağlamış olacağız

Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı
Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı

Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı

Diyarbakırlı Saliha Gündüz'ün Başkan Erdoğan sevgisi: O anları 24 TV'ye anlattı
Diyarbakırlı Saliha Gündüz'ün Başkan Erdoğan sevgisi: O anları 24 TV'ye anlattı

Diyarbakırlı Saliha Gündüz'ün Başkan Erdoğan sevgisi: O anları 24 TV'ye anlattı