• $32,3758
  • 35,0258
  • 2325.77
  • 9087.61
1 Nisan 2012 Pazar 12:39 | Son Güncelleme:

Türkiye'yi Brezilya dizilerine benzetiyorum

Türkiye'yi Brezilya dizilerine benzetiyorum

Gazete yöneticiliğine artık sıcak bakmadığını söyleyen İsmet Berkan, geçtiğimiz hafta Beşiktaş Kulübü'nün Yönetim Kurulu'na seçildi. Kulüp binasında ilk yönetim kurulu toplantısından hemen önce görüştüğümüz Berkan ile gazetecilikten yasaklanan yazarlara, sosyal medyadan bilim tutkusuna uzanan keyifli bir söyleşi yaptık...

ELİF AKTUĞ
elif.aktug@aksam.com.tr

Birlikte hiç çalışmadık ama birbirimizi sosyal medyada keşfettik diyebilirim. Önce kendisini Twitter'da takip etmeye başladım. Sonra bir gün İsmet Berkan, Instagram'a eklediğim fotoğrafı beğenince, ben de onunkileri beğendim, sanal arkadaş olduk...
Yazılarını zaten seviyorum, ilginç buluyor, aydınlanıyorum. Twitter'da paylaştığı konuları okumaya doyamıyor, teknolojik gelişmeleri heyecanla anlatmasına bayılıyorum. Beşiktaş Kulübü yönetim kurulu üyesi olarak farklı bir görev üstlenince, 'Vakit artık röportaj vaktidir' dedim. Onu ukala bulanlara peşinen söyleyeyim, aslında çekingen ve utangaç biri. Uzak duruyor gibi görünmesi kesinlikle bu yüzden. Önümüzdeki günlerde bir Beşiktaş maçına gitmek üzere sözleşerek sohbete koyulduk...
- Sizin gündeminizle ülke gündemi birbirini tutuyor mu?
Türkiye'yi biraz Brezilya dizilerine benzetenlerdenim. Yani iki, üç hafta hiç bakmasanız, burada olmasanız, Ay'a gitseniz, Mars'a gitseniz üç aylığına, geri geldiğinizde kaldığınız yerden devam edebilirsiniz; çok da fazla bir şey olmuyor. 
- Son günlerde eğitim sistemi konuşuluyor ama bir sonuca varılamıyor mesela.
Doğru ama aslında Türkiye, 70'li yıllardan beri 12 yıllık zorunlu eğitim meselesini konuşuyor. Yıl gelmiş 2012'ye, bugün yapmaya çalışıyoruz; nasıl olacak; kademeli mi, kademesiz mi? Türkiye'nin tartışma gündemi çoğunlukla yepyeni şeylerden oluşmuyor. Genellikle geçmişten gelen bir tartışması var. Enerjinizi vermek isterseniz bütün gününüzü bununla meşgul olarak geçirebilirsiniz ama ben öyle yapmıyorum. Geçmişten gelen bir tartışmanın bugüne uzantıları olduğunu biliyorum, o yüzden günümün bir miktarı boş duruyor, kalan boş zamanımı dünyayı takip etmeye çalışmakla geçiriyorum. 
- Hiçbir tartışma noktalanamıyor bizde, haklısınız.
Öyle, uzun yıllardır aynı konu... Kürt meselesi var. Kürtlerin hakları var; hakları inkar mı ediliyor yoksa fazla hakları mı var? Böyle bir tartışma var ama bu, bugüne ait tartışma değil, 80 yıllık tartışma. Gerçekten bazı Kürtlere bakacak olursanız 120-130 yıllık bir tartışma bu. Ama bir ileri, bir geri... Hep aynı laflar söyleniyor. Siz de bir kere, iki kere, üç kere söylüyorsunuz; dördüncüsünde 'Aman ben döneyim de bakayım dünyada ne oluyormuş' diyorsunuz.
- Dünyayla birçok gazeteciden daha ilgilisiniz.
Kimseyle yarışma içinde değilim ama ben kendimi zengin hissetmek için dünyayı da takip etmeye çalışıyorum.
- Bilimle çok ilgilisiniz aynı zamanda.
O benim hobim, kendimi dinlendirme metodum. 
- Bilim sizin hobiniz ama bizim insanımıza çok yakın değil gibi.
Aslında sandığınız kadar uzak da değil, Türkiye'de TÜBİTAK'ın Bilim Teknik Dergisi eskiden yüz binden fazla satardı, en çok satan dergiydi. NTV bir bilim dergisi çıkardı, 40 bine yakın satarken kapattılar. Bir aylık derginin hayal edemeyeceği bir satış rakamındayken, 'Karlılık sağlayamadık' dediler, bir de içeriğinden çok memnun değillerdi sanırım. Aslında bilimle ilgilenen çok. Pazar günleri bu yazıları yazıyorum diye haftanın başka günlerinde almadığım kadar çok okuyucu mektubu ve tepkisi alıyorum. 
- Gazeteciliğin geleceğiyle ilgili yazdınız geçtiğimiz hafta, nasıl görüyorsunuz mesleğin geleceğini?
Bir süre sonra kağıda basılı gazete diye bir şey kalmayacak. Amerika için maksimum 10-15 yıl, Türkiye için 20-25 yıl. Yeterince çok sayıda insanın elinde tablet bilgisayar olduğu zaman gazete bitecek. Şu anda bütün dünyada 25 milyon kadar tablet var. Bu sayı milyara ulaştığında -ki çok kısa zaman içinde ulaşacak- ve bu tabletler internete bağlanabilir olduğunda, kağıda basılı gazeteye olan ihtiyaç ortadan kalkacak. 
- Kitap için de aynı şeyi düşünüyor musunuz?
Son iki yıldır kağıda basılı kitap satın almıyorum. Bütün yabancı kitaplarımı elektronik ortamda alıyorum. Hem daha kolay ve çabuk ulaşıyorum hem de beklemiyorum. 'Çıktı' dendiği anda sizin tabletinize 10 saniye sonra inmiş oluyor. O yüzden iki yıldır, bu imkanı kullanıyorum ama tarih ya da prestij kitapları kağıda basılı kalmaya devam edecek. Bence gazeteden önce kağıda basılı dergi ölecek. 
- Tablet ucuzlar mı?
İstendiği kadar ucuz değil hala ama ucuzluyor. Kullandığım iPad ilk çıkanlardan, o zaman 700 küsur dolara almıştım, şimdi yeni çıkan model 600 dolar. Daha da ucuzlayacak mutlaka, zaten android tabletler çok daha ucuz.
- Çocuksu bir tarafınız var sizin, teknolojiden bahsederken heyecanlanıyorsunuz.
Tabii heyecanlanıyorum, bu durumu da şöyle açıklıyorum: Kendimi ilk bilmeye başladığım zamanlarda televizyon yoktu bizim evde. Radyo dinlerdik. Evinizdeki telefondan hat alabilmek için beklerdiniz. Babam çok gurur duyardı, 1936 baskısı Britanica Ansiklopedisi vardı evimizde, artık o da kağıda basılmıyor. Her şeyin değiştiği bir dünyada yaşıyoruz ve bunların hepsi de bizim ömrümüze sığdı. Babam kendi ömründe o kadar da çok değişiklik görmedi ama biz gördük. 48 yaşındayım, bilinçli hayatımın her bir haftasına yepyeni bir buluş, yepyeni bir uygulama biçimi koyabiliriz. O kadar alıştık ki her hafta yeni bir şey gelmesine...
TWITTER VE INSTAGRAM  
- Sosyal medyayı gayet faal olarak kullanıyorsunuz, nerelerde varsınız?
Sosyal medya benim için Twitter ve Instagram. Facebook'ta o kadar da aktif değilim, sadece yazılarımı paylaşıyorum. İzlediğim internet sitelerinden haberleri, resimleri, videoları paylaşıyorum Twitter'da, bir yandan da yeri geldikçe güncel konular hakkında görüşlerimi yazıyorum. Okuyucularla ve arkadaşlarımla da orada yazışıyorum.
- Twitter'ı gayet iyi kullandığınızı ve hatta bu sayede yeniden doğduğunuzu söylüyorlar...
Twitter'da yeniden doğduğumun söylendiğini ilk kez sizden duyuyorum. Böyle dendiğine göre bir ara da ölmüş olmalıyım ama bildiğim kadarıyla hiç ölmedim.
- Birileri Tanrı parçacığıyla birileri sadece İbrahim Tatlıses'in vurulmasıyla ilgileniyor. Çok farklı iki kesim var, normal mi?
Bu doğal, siz bununla ilgilenirsiniz, öbürü başka bir şeyle... Herkesin zevki, merakı ayrı. Kaldı ki aynı anda hem İbrahim Tatlıses'in vurulmasının, hem Tanrı parçacığıyla ilgilenmesinin de bir sakıncası yok. Ben ikisiyle de ilgilenenlerdenim. Ancak Türkiye'de 'şunlar önemlidir, bununla ilgilenin' diyen yarı elitist bir tutum var. Aynı anda birden fazla gündem maddesiyle yaşanamaz zannediliyor! Memleketin bir tarafı başka bir gündemle yaşarken, diğer tarafı başka gündemlerle yaşayabilir. 
- Yabancı gazetelerin gündemini bizim gazetelerle kıyaslıyor musunuz?
İster istemez... Türkiye'de çok iyi gazeteler var ama gündeme dair detaylı bilgi sahibi olabilmek için sekiz gazete okumak zorundayım. Bizim gazetelerde New York Times'da çıkandan çok daha fazla haber var ama derinlik yok. Onlardaki analiz derinliği de bizde yok.

Evet mesafeli biriyim ve ukalayım!
- Gazete yöneticiliğini özlüyor musunuz, yeniden yapmayı düşünüyor musunuz?
Hiç özlemiyorum ve hiç öyle bir planım yok. Kendimi gayet iyi hissediyorum böyle; kendime, çocuklarıma, mesleğime vakit ayırabiliyorum. 
- 2004'te gazeteciliği bırakacağım demiştiniz, 2012 oldu!
Vakti zamanında öyle bir şey söylemiştim. Çocuklar oldu, şartlar değişti, bırakmadım. Hatta insanlar 35 yaşında ölür zannederdim eskiden, ölmüyormuş. 'O koca adam 35 yaşında' derdim, şimdi benim için kim bilir neler diyorlar.
- Ben söyleyeyim mi; sizi ukala bulan da var, soğuk bulan da...
Biraz mesafeli bir insanımdır, benimle yakınlık kurmak çok kolay değildir, arkadaşlarım 'Birazcık daha yumuşak ol' diye eleştirir de ama ne yapayım doğam öyle. Yakınlık kurulduğunda ben de normal bir insanım ama ondan önce çok sert, mesafeli, uzak durabilirim. 
- Acaba bir de çekingen misiniz?
Çekingenliğim de var, hepsi birbirini besleyen şeyler. Ukalalık kısmına gelince, evet galiba ukalayım; daha doğrusu çenesini tutmasını becerebilen biri değilim.
Herhangi bir konuyla ilgili bir düşüncem varsa söylememezlik etmem. Söylediğimi de kuvvetle savunurum, öyle olunca da insanların çok hoşuna gitmiyor bazen. 
- Siyasetçileri seviyor musunuz?  Yazılarınıza bakınca kimi sevdiğinizi anlamak güç! Kılıçdaroğlu'nu çok mu seviyorsunuz?
Saygı duyduğum çok siyasetçi var. Kemal Kılıçdaroğlu da bunlardan biri. Başbakan Erdoğan'a, Süleyman Demirel'e çok saygı duyarım. Rahmetli Turgut Özal'a ve Ecevit'e de saygı duyardım.
- Sevmiyorsunuz ama sayıyorsunuz öyle mi?
Bu siyasileri kısmen de olsa birleştiren bir ortak özellik var, o da insan sevgisi. Samimiyeti ve insanlar için iyi bir şey yapma arzularını gözlerine baktığınızda anlıyorsunuz. Yapıyor yapamıyor, beceriyor beceremiyor, kendince doğru ya da yanlış tercihler kullanıyor, bunlar ayrı tartışmaların konusu. Zaten siyaset bunun üstüne yapılıyor ama siyasetçi olmak için insan sevgisine ve insanlar için bir şey yapma arzusuna sahip olmak gerekiyor. 'Ben bir başbakan olayım' diye siyaset yapılmaz. Böyle yapanlar da oldu maalesef.

Bırakın Ahmet yaramazlık yapsın...
- Nedim Şener ve Ahmet Şık tahliye olduklarında neler hissettiniz?
Çok sevindim, Ahmet özellikle çok yakın arkadaşım. Nedim'i de çok iyi tanıyorum. aynı binada çalıştık yıllarca. Ama sadece çıkmaları yetmez davalar da düşmeli. 
- Tahliyeden sonra psikolojisi nasıldı Ahmet ve Nedim'in?
Ahmet Ahmet işte, deli dolu bir adamdı. Yaramaz bir çocuktur. Televizyonda da söyledim, 'İyi çocuk değil Ahmet, yaramaz herifin tekidir ama bırakın yaramazlık yapsın size ne?' dedim. Ahmet, biraz daha bilenmiş olarak çıktı. 375 gün hapiste kalmak çok zor, Allah kimseye göstermesin. Ahmet'in gazetecilik vasıflarını kaybetmesini, bir militana dönüşmesini istemem. Ahmet'in türü gazetecilik hep bir inci çizgi üstündedir ve o çizginin doğru tarafında durmayı hep başardı Ahmet. . 
- Nuray Mert ve Ece Temelkuran haksızlığa mı uğradı sizce?
Ece'ye yazı mı yazdırılmıyor, sözleşmesi mi yenilenmedi tam bilmiyorum. Türkiye'de böyle bir genel ortam var, iki tarafa çalışan bir bıçak gibi bu. Bazı arkadaşlarımız giderek daha 'militanlaşıyorlar'; muhalifliklerinde ya da yandaşlıklarında fark etmiyor. Onları daha okumazdan önce, kanaatlerini biliyorsunuz. Bir yandan da hükümet, daha tahammülsüzleşiyor. Hatta Başbakanımız duygularını gizleyemeyen biri, isim vererek söylüyor 'Sen bunu nasıl yazarsın' diye. Birkaç kere Nuray'ı söyledi, kaçtır Hasan Cemal'i söylüyor. Nuray'a özellikle çok üzüldüm. Çünkü Nuray'ı ilk köşe yazısını yazmaya ikna eden ve yazdırtan benim... Nuray'ın eksilmesi benim için bir eksiklik.

'İki sinema filmi projem var'
- İki tane sinema filmi projem var. Biri bir terör olayının ortasında geçen aşk hikayesi, biri de vodvil komedi. 
- İslamcı dergilerden tutun da çok marjinal sol anarşist grupların dergilerine kadar birçok şeyi okuyorum. 
- Çok temel gazetecilik hasletlerini yerine getirdiğiniz için birden bire sanki çok özel bir iş yapıyormuşsunuz gibi algılandığınız oluyor. Bana da oldu. 
- Ankara'yı sevmiyorum. Bir, iki günlüğüne gittiğimde mesele değil ama orada yaşamak istemem; beş yıl yaşamak zorunda kaldım ama Ankara beni fakirleştirdi. Çünkü Ankara'da sadece siyaset konuşuyorsunuz. 
- Babam Beşiktaşlıydı ve kulübün üyesiydi. 'Kendim karar vererek Beşiktaşlı oldum' diyemem, doğuştan Beşiktaşlıyım. Oğlum da benim gibi...
 

Tam 1,5 milyar... Dış kaynak akışı bu yıl da hız kesmedi
Tam 1,5 milyar... Dış kaynak akışı bu yıl da hız kesmedi

Tam 1,5 milyar... Dış kaynak akışı bu yıl da hız kesmedi

Bakan Uraloğlu tarih verdi: İki ili birbirine bağlayacağız
Bakan Uraloğlu tarih verdi: İki ili birbirine bağlayacağız

Bakan Uraloğlu tarih verdi: İki ili birbirine bağlayacağız

Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı
Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı

Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı