• $32,3309
  • 35,0805
  • 2292.27
  • 8986.4
31 Ağustos 2014 Pazar 02:01 | Son Güncelleme:

Meşruiyet dilenen bir edebiyat çevresi hâkim piyasaya

Meşruiyet dilenen bir edebiyat çevresi hâkim piyasaya

Şiirin bir ihtiyaca karşılık geldiği görmezden gelinemez. Bir şeye karşılık geliyor ki, neredeyse insanın dünya macerasının başladığı günlerden bu yana şiir söyleniyor.

ALİ SALİ
sabiherden@gmail.com

Şiirin bir ihtiyaca karşılık geldiği görmezden gelinemez. Bir şeye karşılık geliyor ki, neredeyse insanın dünya macerasının başladığı günlerden bu yana şiir söyleniyor. Başlangıcı itibariyle söylenen şiir, sonraları yazılan bir şey haline gelmiş. İnsanın muhtemelen söylemek istediğini en beliğ ve etkili bir biçimde dile getirme ihtiyacından kaynaklanmış olmalı ki şiir, antropolojinin ilkel dediği kavimlerde bile söylenmiş. Antropolojinin penceresinden bakıp da şiirin büyüyle olan bağlantısının bir vetire kabul ederek söylenecek sözlerin hangi gerçekliğe işaret edeceğini şimdilik bir kenara bırakalım.
Edebiyatta olduğu gibi antropolojide de bir kanonun varlığını görmezden gelemeyiz. Antropoloji kanonunun ilkel olarak adlandırdığı kavimlerde yine aynı kanonun bir gerçeklik olarak dayattığı şiirin kabile hayatının belli bir oranda büyü ihtiyacına karşılık geldiği iddiasını da şimdilik bir kenarda tutalım. Ve çok uzun bir sıçramayla günümüze gelirsek, şiirin halen bir ihtiyaca, ya da siz ona ne derseniz deyin bir şeye karşılık gelmeye devam ettiğini görüyoruz. Kimi zaman ve mekânlarda bazı insanların şahsî ihtiyacına bir karşılık olarak gelirken şiir, kimi zaman ve mekânlarda da toplulukların bir şeyine karşılık geliyor. Bu toplulukları bazen coşturuyor şiir, bazen kederlendiriyor, bazen de kahramanlık duygularının kabarmasına karşılık geliyor. Bu karşılıkları, bu ihtiyaç sahiplerini istenildiği kadar çoğaltmak mümkün, 
çünkü şiir halen kalabalıkların karşısında, ya da birkaç kişiden oluşan bir 
topluluk arasında veya iki kişi arasında okunmaya devam ediyor.
Herhalde belli bir ihtiyacı karşılıyor olmalı ki, bugün Türkiye’de her yıl bir yığın şiir kitabı basılıyor. Bir dönem şiir kitaplarının yanı sıra şiir kasetleri de bol miktarda basılıyor, hatta kasetlere şiir okuyanlar şiir okuma etkinlikleri düzenliyorlardı.Şimdilik onları konumuzun dışında tutarsak, bugün şiirleri topluluklar karşısında okunanlar arasında Mehmet Akif, Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, Arif Nihat Asya, Nazım Hikmet gibi şairleri sayabiliriz. Topluluklar karşısında şiirleri okunan bu şairler kitleleri o an için harekete geçiriyor, o an için kitleleri coşturuyor, onların heyecanlarına bir karşılık olarak o şiirler sunulabiliyor, hatta öyle de algılanıyorlar. İyimser bir yaklaşımla “kitleler şiirle tanışıyor, hiç olmazsa hayatlarında bir şiir dinliyorlar” gibi avutucu cümlelerle geçiştirilebilir kitleler karşısında şiir okuma halleri! Fakat karamsar bir yaklaşım benimsenip hem şiir okuma haline, hem de şiirin okunma biçimine alabildiğine olumsuz cümleler sıralanabilir.
Belli etkinlikler çerçevesinde kitleler karşısında okunma durumunu dışarıda tutarsak Necip Fazıl’ın bir şair olarak bugün gerektiği gibi okunduğunu sanmıyorum. Okunmadığı için de isminin bilinmesi dışında tanınırlığı da şüphelidir! Kaldı ki anlaşılabilsin! Bunun farklı sebepleri var.
Her şeyden önce bir başlangıç olarak Necip Fazıl’ın şiirlerini okuyanları ben birkaç fırkaya ayırıyorum. Bunlardan bir fırka “Kaldırımlar, Beklenen, Otel Odaları” gibi şiirlerini okuyan şiir okurları. Bir diğer fırka “Sakarya Türküsü, Zindandan Mehmet’e Mektup” gibi şiirlerini okuyan dava için meydanlarda, toplantılarda kürsülere çıkıp şiirlerini okuyanlar. Tabii bu fırka mensupları sözünü ettiğimiz şiirleri sadece meydanlarda okumuyor, evlerinde de, yalnız kaldıklarında da aynı temada şiirlerini okuyorlar Necip Fazıl’ın. Bir fırka da Necip Fazıl’ı Türk Şiirinin önemli bir şairi gördükleri için okuyanlar. Necip Fazıl’ın şiirlerini belki de en iyi ve en çok okuyanlar ise bu fırka mensupları gibi geliyor bana. Bir de Büyük Doğucu bir fırka var Necip Fazıl’ın şiirlerini okuyan. Bu okuyucular ise Necip Fazıl’ın şiirlerini Büyük Doğu düşüncesinin fikir mimarı olarak gördükleri, bu düşüncenin aslî lideri kabul ettikleri için okuyorlar. Bütün bu fırkalara rağmen Necip Fazıl’ın yine de edebiyat okuru tarafından yeterince okunup anlaşıldığı söylenemez.
Bunun da farklı sebepleri var. Bunlardan en önemlisi ve etkili olanı, sanırım edebî kanonun (bu adlandırmayı böyle kullandığım için üzgünüm) 70 – 80 yıldır ulus inşa etmeye çalışanların egemenliği altında olması sebep olarak gösterilebilir. Kanon, Necip Fazıl’ı zihniyet ve mahalle değiştirdikten sonra görmezden gelmek için elinden gelen gayreti gösterdi. Bu yetmediği için de edebiyat dünyasına bile unutturabilmek için de gayret göstermişlerdir. Kanon’un 2014 yılında bile ulus inşa etmeye gayret edenlerin hegemonyası altında olduğunu söylemek meseleyi abartmak olarak görülmemeli. Hegemonya kelimesini Marksist düşüncedeki anlamıyla kullandığımı söylemeye gerek yok herhalde.
Adlandıran, adlandırılanı tahakkümü altına alır denir ve bunun bir gerçeklik olarak kabul edildiğini söylersek abartmış olmayız. Bu durumun değiştiğini ise maalesef söyleyemiyoruz. Türkiye’de neredeyse her şeyi ulus inşa etmeye çalışanlar adlandırdığı için, millet olduğunu söyleyenlerin tahakküm altında olduğunu söylenebilir rahatlıkla. Bu kesim ise tahakkümün farkında olmadığı gibi, millet olduğunu söyleyenlerin isim verme gibi bir gayretleri de yok. İsim verme gayretleri olmadığı gibi cesaretlerinin olduğunu bile söylemek mümkün değil. İsim verme meselesini ben ciddiye alıyorum. Tarif ettiğin kadar hâkim olabilirsin tarif ettiklerine. Kendini millet safında gördüklerini iddia eden eli kalem tutanların büyük çoğunluğu maalesef özgüven zaafı yaşadıkları için, kendilerini meşru görmediklerini bile söyleyebiliriz. Kendilerini meşru görmedikleri için de meşruiyet sıkıntısı içinde algılıyorlar kendilerini. Meşruiyeti başka yerlerde arıyorlar. Mesela millet safında olduklarını bağıra çağıra iddia ettikleri halde, ulus inşa edenlerde arıyorlar meşruiyetlerini. Kanon mensuplarının sadece aşağılamak, damgalamak için kullandıkları ve yandaş olarak adlandırdıkları yayın yelpazesindeki duruma şöyle bir göz gezdirmeniz bile işin vahametini hemen gösterecektir size!
Edebiyat dünyasına adım atan, hele de kitabı yayınlanan ve belki vasatın üstünde olmasa bile vasat olarak değerlendirilebilecek eli kalem tutanların yönlerini nereye döndüklerine bir bakarsanız ne demek istediğimi daha rahat anlayabilirsiniz. Edebî olarak görülen yayınlara bir bakın, ya kanon mensubu birilerinin başköşeye davet edildiğini, ya da artık bir önceki yüzyıldan kaldığı için o dönemde isim yapmalarına vesile olan ürünlerinin dışına çıkamamış birilerinin baş tacı edildiğini görmek her zaman mümkün. Hatta talihli ve herhangi bir ekrandan bir kültür – sanat programı koparmış biriyse söz konusu olan kişi, ya kanon mensuplarını sürekli misafir olarak ağırlamaktadır, ya hep kanona göz kırpan sözler sarf etme gayreti içindedir program sorumlusu olarak. 
2014 yılında bile meşruluğun ne olduğuna karar veren iradenin ulus inşacıları olduğu bir edebiyat ortamında Necip Fazıl’ın yeterince okunduğunu ve anlaşıldığını söyleyebilir miyiz? Merhum Necip Fazıl meşruiyet kaynağı olarak kendini gören bir özgüvene sahipti. Onun için de herhangi bir meşruiyet kaynağına ihtiyacı yoktu. Oysa bugün Necip Fazıl’ın izinden gittiklerini söyleyenler bile edebî kanondan meşruiyet dileniyorlar! Necip Fazıl okunsa ve anlaşılsa hiç böyle bir aşağılanmayla karşılaşır mıydık? Necip Fazıl Türk Edebiyatında hak ettiği yerde olsaydı meşruiyet kaynağı olarak halen ulus inşacıları görülür müydü? Necip Fazıl bir meşruiyet kaynağı olarak çıkardı karşımıza en kötü ihtimalle. Meşruiyet arayanlar açısından tabii ki. Hülasa, Necip Fazıl okunmadığı gibi, anlaşılmıyor da. Üstelik de hak ettiği bir yerde değil merhum Necip Fazıl

Deprem uzmanlarından korkutan İstanbul uyarısı! Riskli ilçeleri açıkladılar
Deprem uzmanlarından korkutan İstanbul uyarısı! Riskli ilçeleri açıkladılar

Deprem uzmanlarından korkutan İstanbul uyarısı! Riskli ilçeleri açıkladılar

Çin, 'Türkiye rekor kırdı' diyerek duyurdu! 'NATO ülkelerinden Ortadoğu'ya kadar...'
Çin, 'Türkiye rekor kırdı' diyerek duyurdu! 'NATO ülkelerinden Ortadoğu'ya kadar...'

Çin, 'Türkiye rekor kırdı' diyerek duyurdu! 'NATO ülkelerinden Ortadoğu'ya kadar...'

Türkiye'den Gazze'ye yardım eli: Bugün yola çıkacak
Türkiye'den Gazze'ye yardım eli: Bugün yola çıkacak

Türkiye'den Gazze'ye yardım eli: Bugün yola çıkacak