• $32,4055
  • 35,4129
  • 2326.87
  • 9079.97
10 Ağustos 2014 Pazar 02:03 | Son Güncelleme:

Bazen hayatın altı üstünden iyidir

Bazen hayatın altı üstünden iyidir

Geçtiğimiz günlerde Can Ateş kızı Lara’yla buluştu, biz de bunu instagram hesabından paylaştığı fotoğraf sayesinde öğrendik. Lara bebeğin minik eli sımsıkı tutmuştu babasının elini.

Bir bebeğin dokunuşu dünyanın bütün kötülüklerini, öfkelerini, kinlerini silecek kadar etkilidir, bunu bir kez daha gördük. Fotoğrafta yoktu ama böyle bir fotoğrafı mümkün kılan Meryem Uzerli’yi analım istedik…

ARZU AKYOL
arzu.akyol@aksam.com.tr

Hikâye hepimizce malum; Lara büyüyünce okumasın diye yazmazdım ama zaten yazıldı. Babası annesinin karnındayken istemedi onu ama fotoğraftan da anlaşılıyor ki şimdi pişman ve kızını çok seviyor. Yaptığı hataları telafi edecek. Bir çocuk için anne ile babayı tarif eden çok sevdiğim bir cümle vardır Anadolu’da; “Anne gezindiğin bağ, baba yaslandığın dağ” derler. Muhtemelen Can Bey de yaslandığı dağ olacak kızının. Elleri birleşmiş bir kere, başka yolu yok. Ama Meryem Uzerli muhtemelen değil gerçekten de gezindiği bağ olacak Lara’nın. Egosunu, öfkesini bir kenara bırakıp kızını babasından mahrum etmemek için hayatını alt-üst eden adamı affetmesi bunun delili. Ayrıca bazen hayatın altının üstüne gelmesi iyidir. Altı üstünden daha büyük güzellikler sunabilir. Tıpkı Lara bebek gibi…

URSULA VE HÜSEYİN’İN AŞKI

1970’li yılların sonları… Yer Kassel Üniversitesi… Ursula ile Hüseyin üniversitenin uzun koridorunda karşılaşır, âşık olur ve evlenirler. Ursula, Hüseyin ve Ursula’nın ilk evliliğinden olan oğulları Danny ve Christhopher’la bir aile olurlar. Bu aileye önce Canan sonra da Meryem katılır. Meryem’in hikâyesi 12 Ağustos 1983 tarihinde işte böyle başlıyor. Annesi İngilizce ve din öğretmeni, baba üniversitede danışman. Annesini “Annem hayatım” diye anlatıyor. Babası da çok özel bir adam onun için; çok hoşgörülü, hiçbir zaman özgürlüklerini kısıtlamamış. Çocukluğunun en büyük travması o henüz 12 yaşındayken annesinin kansere yakalanması. Doktorlar 2-3 ay ömür biçmiş Ursula’ya. Birkaç ay hastanede kalan annesinin başucuna taşımış yatağını. Kendi deyimiyle adeta sıkı sıkı tutmuş, gitmesin diye. Gerçekten kalmış annesi, hastalığı yenmiş. Çocukluğunda 3 mesleğin hayalini kurmuş en çok; polislik, terapistlik ve oyunculuk… Oyuncu olursa bunların hepsini yapacağını düşünmüş ve oyunculukta karar kılmış ve eğitimini almış. 17 yaşından itibaren Almanya’da pek çok dizide ve filmde rol alıp, tiyatro yapmış. Her zaman bir Alman gibi hissedip öyle yaşamış. Türkçe bir müzik ya da ezan sesi duyduğunda, bir cami gördüğünde ya da yanında Türkçe konuşulduğunda içinde hissettiği hoşluğu yıllar sonra “Demek o benim Türk tarafımmış” diye anlatıyor. 

HÜRREM OLUYOR

Muhtemelen Türkiye’de oyuncu olması da içinde taşıdığı o Türk tarafının işi… Hamburg’da birlikte tiyatro yaptığı Hülya’nın tavsiyesiyle bir teklif aldı ve deneme çekimi için İstanbul’a geldi. Projenin yapımcısı Timur Savcı, senaristi Meral Okay ve yönetmenleri Yağmur ve Durul Taylan’la konuştu. Bir günde bütün hayatını değiştirecek bir karar aldı, ‘Hürrem Sultan’ rolünü kabul etti. 28 yaşında, 3,5 milyon bütçesiyle Türk televizyon tarihinin en pahalı projesinin başrolündeydi artık. Proje Muhteşem Yüzyıl adıyla ekranlarda gösterilmeye başladığı andan itibaren de Meryem Türkiye’nin en ünlü ve en çok konuşulan kadınlarından biri oldu. Aniden gelen bu şöhret hayatını tamamen değiştirdi. Seyirci yarım yamalak Türkçesi, doğal tavırları, güzel gözleri ve kocaman gülümseyişiyle bu kızı çok sevdi. 2011 yılında Hürrem Sultan rolü için iki kez En İyi Kadın Oyuncu ve bir kez TV Yıldızları Özel Ödülü’ne layık görüldü. 2012 yılında ise Drama Dalında En İyi Kadın Oyuncu ödülünü aldı. İlk zamanlar Meryem de memnundu halinden. Tek sıkıntısı bilmediği bir şehirde yalnız olmaktı. Hele ünlü olduktan sonra markete bile gidemez olmuştu. Almanya’daki düzenli hayattan sonra çok yoğun, sınırları belli olmayan bir çalışma temposu başlamıştı. O kadar yoruluyordu ki izin gününde bile hiçbir yere çıkmıyordu. Otelden sete setten otele… Bütün beslenme kanalları, hava delikleri kapanmıştı. Ona destek olacak bir hayat arkadaşı da yoktu üstelik. 

HER ŞEYİ BIRAKIP KAÇTI

Bu sırada dizideki rol arkadaşlarından Nebahat Çehre Can Ateş’le tanıştırdı onu. Bu aşk çok güzel başladı ama sonra tam anlamıyla ‘içi seni dışı beni yakar’ bir ilişkiye dönüştü. Başlangıçta “Yaşasın bu adam bana güç verecek dediği” adam gitmiş, depresif sıkıntıları olan bir adamla karşı karşıya kalmıştı. Can onunla güzel lokantalara, kafelere gitmeyi, dolaşmayı seviyordu ama asla sorumluluk alacağı bir ilişki düşünmüyordu. Çok sonraları Can Ateş’in yakın arkadaşı Meryem’in geldiği nokta için Ateş’i suçlamış “Meryem çok iyi niyetliydi. Can onu kullandı. Gazetelerde fotoğraflarının çıkması çok hoşuna gidiyordu. Popülaritesi arttı. Meryem’den istediklerini alınca soğuk davranmaya başladı. Onu küçümsemeye, ezmeye çalıştı. Kıyafetlerinden tutun da vücudunun şekline kadar her şeyini eleştiriyor, alay ediyordu” demişti.  Gerçekten de sevdiği adam değişmişti. Kilosundan şikâyet ediyor giydiklerini beğenmiyordu. Meryem o kadar mutsuzdu ki Antalya Televizyon Ödülleri Gecesi’nden sonra otel odasında ödülü yere attı, kırdı döktü ve kendini balkondan atmaya kalktı. Can Ateş yanındaydı. Yine Can Bey’le tartışıp oteline döndüğü bir gece kendini yok etme hissine kapılıp bundan korkunca gitmeye karar verdi. 2013 yılının mayıs ayında sezon sonuna 4 bölüm kala her şeyi bırakıp Berlin’e kaçtı. 

TÜKENMİŞLİK SENDROMU VE YENİDEN DOĞUŞ

Dizinin yapımcıları şokta, seyircileri yastaydı. Türkiye’nin Hürrem’i, Can Ateş’in sevgilisi olmuştu ama Meryem’i yok etmişti ve onu tekrar bulması gerekiyordu. Bir tane hayatı vardı ve para ya da şöhret için bu hayatı harcamaya niyeti yoktu. Meryem’i yaşatabilmek için ‘Hayatımın rolü’ dediği Hürrem’i bir çırpıda silip attı. Nefes aldırmayan bir çalışma temposu, zalim bir sevgili, batılı bir kadının doğuyla yaşadığı doku uyuşmazlığı bir olmuş hasta etmişti onu. Apar topar kaçtığı Berlin’de ‘tükenmişlik sendromu’ teşhisiyle bir kliniğe yattı. Önceleri bunun yapım şirketine para ödememek için uydurulmuş bir senaryo olduğu ve diziden aldığı parayı beğenmediği için böyle bir yola başvurduğu konuşuldu. Can Ateş bunu yalanladı ve onu hasta edenin uzun çalışma saatleri olduğunu açıkladı. Tabii o günlerde Meryem’in hastalanmasında onun da payı olduğunu bilmiyorduk. Ne zaman ki Meryem hamile olduğunu öğrendi, Can Ateş kürtaj olması için baskı yaptı ve sevgililerin yolları ayrıldı, o zaman madalyonun öteki yüzü de çıktı ortaya. Meryem, “Allah’ın gönderdiği bir ruhla vedalaşamam” sözleriyle bekâr bir anne olmaya hazırlandığını dünya âleme ilan etti ve ilişkisinin aslında bir peri masalı olmadığını da yine Ayşe Arman’ın çok ses getiren röportajından öğrendik. Kendi deyimiyle misafir olduğu bu ilişkiyi bitirmişti. İçinde büyüyen bebek yavaş yavaş onardı onu, gözleri yine parlamaya başladı. 12 Şubat 2014’te anne oldu ve bebeğe Lara adını verdi. Hala “Evim” dediği Berlin’de yaşıyor minik kızıyla. Acun Ilıcalı’nın yaptığı teklife “Hayır” dediğini duyduk en son. Daha pek çok teklif alıyordur eminim. Günün birinde yine döner belki yeni bir projeyle…
Biz yine izleriz onu ve severiz…

Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı
Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı

Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı

Diyarbakırlı Saliha Gündüz'ün Başkan Erdoğan sevgisi: O anları 24 TV'ye anlattı
Diyarbakırlı Saliha Gündüz'ün Başkan Erdoğan sevgisi: O anları 24 TV'ye anlattı

Diyarbakırlı Saliha Gündüz'ün Başkan Erdoğan sevgisi: O anları 24 TV'ye anlattı

Belçika'dan terör provokasyonlarına ilişkin açıklama: PKK Avrupa'da tanınmış bir terör örgütüdür
Belçika'dan terör provokasyonlarına ilişkin açıklama: PKK Avrupa'da tanınmış bir terör örgütüdür

Belçika'dan terör provokasyonlarına ilişkin açıklama: PKK Avrupa'da tanınmış bir terör örgütüdür