BURAK YENİDOĞAN
burakyenidogan@gmail.com
İstanbul üzerine yazılanlar o kadar çok mu? Yeterli mi? Çok değil elbet. Yeterli hiç sayılmaz. Peki o zaman bu mübalağalı girizgah nedendir?.. Varidatın büyüklüğünü bile henüz tam kestirememişsek başka ne denebilir. Ta 670 yılında İstanbul’u gezip yazan Galyalı Arkuf’tan başlayarak 5000 seyahatnamede, Bizans sarayında kaleme alınan onca Novellatum’da, Evliya Çelebi’nin anlatılarında, modern zamanların rehberlerine varıncaya bitip tükenmez bir şehir... Yazıldı ve de daha da yazılacak...
Muhabbetine doyulmayan şehir
Rahşan Tekşen’in Kırk Bir Kere İstanbul adlı taze çıkmış kitabının arka kapağında ne güzel yazılmış: “Muhabbetine doyulmayan bir şehirdir İstanbul. Muhatabını buluğunda, onu elinden tutup en husisi mekânlara götürür ve hatıralarını bizzat yerinde anlatmaya başlar. Kırk Bir Kere İstanbul, defalarca misafiri olmuştur İstanbul’un. Her buluşmalarında bir kez daha şaşırmış, bir kez daha hayran kalmıştır ona.” Tekşen, şehir adına yeni bir kazanç. Kitabındaki doyumsuz 21 yazı bir şehir tarihçisinin, bir sanat tarihçisinin elinden çıkmış gibi. Tekşen kimi yerde düpedüz bir tarihçi olup, anlattığı mekânın tarihsel derinliğine iniyor. Bir sebili, bir bedesteni, bir külliyeyi anlatırken dal dal yan hikâyeler okuyabiliyoruz. Tahkiye diye bilinen hikâye ederek anlatma bizi İstanbul mirasının içine çekmek için iyi bir tarz. Okur da bundan hoşnut olacak. Tekşen’in kitabını okurken bir defter tutma zorunluluğumuz var. Her yazıda bir bilgi sağanağı bizi bekliyor.
Mesire yerlerinin anısına
Hatıratlar yaşandığı şehir hakkında birinci elden verileri bulabileceğimiz eserlerdir. Kaleme alan kişinin hikâyesindeki mekânsal doku içinde neler neler buluruz. Türkan Turgut Gümüşsuyu/ Kaybolan Bir Dünyada Geçen Çocukluğumuz adlı hatıratında bize İstanbul’un bir köşesini dokusunun en ince ilmiklerine varıncaya kadar anlatıyor. Sunu bölümü okur için geri çevrilemez bir çağrı gibi: “Bi kitapta, İstanbul’un cennet misali bir köşesinde, Topkapı Maltepesi’inde Gümüşsuyu denen semtte, seksen yıl önce yaşamaya başlamış olduğum çocukluk dönemiyle yaklaşık bir o kadar yıl önce yaşanmış olan başka hayatları, bana anlatılan şekliyle, serbest bir çağrışımla, bazen eskiyi yeniye katarak, bazen de yeni yaşadıklarımın köklerini eskide arayarak diye getirmeye çalışacağım. Ayrıca, bügün fabrikaların acımısızca istila ettiği, hatıra olarak sadece bir yere “Numunebağ Caddesi” adının verildiği, o cennet misali Gümüşsuyu Numune Bağları’nın ve mesire yerlerinin anısını yaşatmak. Bizden sonrakilerin de hafızalarında biraz olsun yer etmesini sağlamak için gayret gösterecek; duyduğum vefa borcunu ödemeye çalışacağım.”
Sokak hafızasından portreler
Romancı ve hikâyeci Fatma Barbarosoğlu’nun İstanbul’daki gezintisi ise günümüz İstanbul’unun sosyolojik envanterine düşülecek bir kayıt niteliğinde. “Bu kitap bir sokak hafızası. Yaşadığımız İstanbul’dan. Yaşarken fark etmediğimiz, geçip gittiğimiz İstanbul’dan. Gariplerin dünyasından.” Kitabın sunumundaki “sokak hafızası” nitelemesi yerinde. Barbarosoğlu aslında yaptığı rutin şehir yolculuklarını anlatıyor; haliyle raslantısal olan daha gerilimli oluyor ve şehrin ritmini daha iyi yansıtıyor. Yazar hikâyeciliğinden biliyor bunu. Yaşadığımız Şehir/Otobüsname içinde en sıradan insanların, şehirde türlü türlü gailelerle sürüklenenlerin hızlıca çizilmiş portreleriye dolu şehir fotoğrafları sunuyor... Mimarisi, nostaljisi, sokak kronikleriyle üç İstanbul kitabı yeni yayınlar arasında!