• $32,349
  • 35,1146
  • 2310.55
  • 9079.97
12 Aralık 2014 Cuma 19:51 | Son Güncelleme:

Osmanlı’nın sokak çocukları

Osmanlı’nın sokak çocukları

Funda Özsoy Erdoğan
fundaozsoy5@gmail.com

Hakan Kağan, daha önce yazdığı Yeniçeri, Cem Sultan, Abdülaziz ve de geçen yıl Sarıkamış’la ilgili yayımlanan Kayıp Ruhlar Atlası gibi tarihi romanlarıyla dikkat çeken bir yazar. Bu yıl yayımlanan Külhanbeyi romanıyla da tarihin bir başka kapısını aralamış. 18. yüzyılın en ihtişamlı dönemi olarak bilinen ve ancak on iki yıl süren (1718-1730) “Lale Devri”ne götürüyor bizi. Hakan Kağan; tarihe mal olmuş Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, Şair Nedim, Patrona Halil gibi şahsiyetler ile bu roman için yaratılmış kahramanları iç içe geçirerek tarihin arka sokaklarında maceradan maceraya sürüklüyor okurlarını. Adeta bir yapbozun parçaları gibi sayfalar ilerledikçe gerilimin de arttığı Külhanbeyi, özellikle tarihle maceranın birleştiği romanlara ilgi duyan okurlar için doyulmaz lezzetler sunuyor.
Tarihe meraklı olanlar bilirler ki, Lale Devri, Patrona Halil İsyanı’yla son bulur. İşte Külhanbeyi romanı, bu isyanın tarihe geçmemiş arka yüzünü, isyanın olgunlaşma aşamalarını aktarıyor okura. Patrona Halil’in arkasındaki karanlık yüzler, imparatorluğun içinde yer alan gizli cemiyetler, ünlü yaz eğlencelerinin ve kış bahçelerinde sazlı sözlü helva sohbetlerinin arkasında gizlice fitne kazanları kaynatanlar, kurgu ve gerçeğin harmanlanmasıyla sunuluyor.
Hikâye dört kişinin gözünden anlatılır: Âdem Efendi (Asıl adı Murat Ağa’dır, bir zamanların yeri göğü inleten yeniçeri ağası), Zarif Efendi (Asıl adı Aziz Efendi’dir, Enderun’da tahsil görmüş bir âlim), Cihan (on sekizinde daha, anası babası belli olmayan, külhanda yatıp kalkan bir külhanbeyi) ve Esirci (asıl adı Ekrem Efendi’dir, esir alıp satarak zengin olmuş, Murat Ağa’nın can dostu, onun biricik aşkı Elmas ile tanışmasının vesilesi)… Bu dört kahramanın her birinin anlatımıyla roman, farklı bakış açıları kazanır. Her birinin diğeriyle geçmişten gelen, okurun da romanın akışı içinde ipuçlarını değerlendirerek keşfettiği bağlantıları vardır. Bizler bu dört kahramanın bakış açılarıyla, onların gördüğü, bildiği kadarıyla romana dâhil oluruz. Romanda on sekiz yılı içine alan bir zaman koridoru vardır ki, sık sık bu güzergâhtan geçip geçmişe doğru bir yolculuk yapılır kahramanların zihinleri aracılığıyla. Bu zaman aralığında Âdem Efendi de Zarif Efendi de İstanbul’u terk etmiş, görünmez olmak için gayret göstermişlerdir. Romanın ilerleyen sayfalarında anlıyoruz ki, aslında her ikisi de aynı kişi tarafından aynı macerayı yaşamak üzere özel yetiştirilmiş kişilerdir. Çocuklukları aynı çatı altında geçmiş, sonra biri yeniçeri ocağına, diğeri Enderun’a bırakılmış, aynı davaya hizmet etmek üzere zihinleri yıkanmış iki kardeş. 
“Büyük devletlerin kendileri gibi büyük düşmanları olur”(s.180). İşte bu düşmanlar devletin her kademesine bir şekilde sızabilir. Yeniçeri ocağında bir yeniçeri ağası, Enderun’da ulemadan biri kisvesine bürünmüş olabilir, sonuç değişmez. Âdem Efendi ve Zarif Efendi, bu düşman zihniyetin görünen yüzüdür sadece, zihinleri yıkanmış, bir kehaneti gerçekleştirmek üzere seçildiklerine inandırılmış kurbanlar. Romanda bu durumun tarihin karanlık sayfalarında olduğu kadar günümüzde de devam ettiğinin işaretleri de vardır aslında; “Ulema sarığı her devirde sokağa çıkmış ve devlet zor günler geçirmiştir. Dünden bugüne böyleydi, bundan sonra da devam edecek gibi görünüyor. Aziz Efendi’yi öldürmekle perde arkasındaki gücü etkisiz hale getiremeyiz”(s.180). Romanda kutsal bir görev uğruna seçilmiş olduklarına inananların, tarikat maskesi altına saklanarak aslında nasıl da birer kurban olduklarının farkına varamadan bir oyunun parçası olabildiklerini, bunun geçmişte de bugün de hiç değişmediğini, bugüne ustaca göndermeler yaparak okura hissettirir yazar; “Hastalıklı düşüncelerine bizi öylesine inandırmıştı ki, her şeyi ilahi bir planın parçası olarak görüyorduk. En sıradan bir işi, ilahi hikmetlere yoruyorduk. Aklımızı öylesine esir almıştı ki, sıradan insanların her gün karşılaştığı olayları, biz amacımıza bir adım daha yaklaşmak olarak anlıyorduk”(s.194).

Patrona Halil bir maşaydı

Ama hesapta olmayan bir şey, bu büyük planın yara almasına neden olur: Âdem Efendi, henüz Murat Ağa iken, bu planın bir parçası iken, aşka yenik düşer. Gönül gözünün açılışı, insanı şaşılaştıran akıl gözünü de öyle bir açar ki, bu iradesini teslim ediş son bulur, büyük resmin dışına çıkarır onu. Resmin dışından baktığında aldatıldığını anlar Murat Ağa, kendi gibi daha pek çok kişinin de. İşte o zaman Zarif Efendi’yle ve onları bu iş için yetiştiren büyük güçle ters düşer. Zarif Efendi, Patrona Halil’i, külhanbeylerini, ulema sarığının ağırlığını kullanarak örgütlerken –Patrona Halil bu eylemde bir maşadır sadece– şehri talan edip karmaşaya sürükleyerek bir kehaneti gerçekleştirme düşündedir. Hâlbuki Murat Ağa’nın on sekiz yıl önce fark edip de İstanbul’u terk edişine sebep olan ama Aziz Efendi’nin kabul etmediği, farkında olmadığı bir şey vardır: “Kehanetler kendi kendini gerçekleştirir.”Aziz Efendiler, Murat Ağalar, Cihanlar ve Patrona Haliller bu davada kullanılan birer maşadırlar.
Romanın belki de en masum karakteridir Cihan. Murat Ağa ile onun gönül gözünü açan Elmas’ın gizli yaşanan aşklarının neticesi; Osmanlı’da piç damgasını yiyen ve anasız babasız kalıp sokaklara düşen her çocuk gibi külhanda büyüyen, küllerin içinde serpilen, sokağın kurallarıyla pişen ve külhanbeyi olan. Osmanlı’nın bıçkın sokak çocuklarından biri, on sekiz yıl öncesinin zaman koridorunda sıkışmış olan babasının vicdan azabıdır, kanayan yüreğidir Cihan. Murat Ağa onu bulmak için on sekiz yıl sonra yeniden İstanbul’a geldiğinde, artık Âdem Efendi’dir adı. Diğer külhanbeyleri gibi, Cihan da kime hizmet ettiğini bilmeden, Patrona Halil İsyanı’nın görünen yüzü olduğunda, babası onun kurtarıcısı olur.
Yazarın da söylediği gibi “her işin bir bilinen bir de bilinmeyen yüzü vardır.” İşte Külhanbeyi romanı, varlıkları da yoklukları gibi kimse tarafından fark edilmeden tarihten silinip gitmiş, Osmanlı’nın sokak çocuklarından oluşan külhanbeylerinin, tarihe daha sonra “Lale Devri” diye geçecek olan bir dönemin bilinmeyen arka yüzünde oynadıkları rolü hatırlatması açısından, okunması gereken bir roman...

Vatandaş, 'Bize neyin sözünü verebilirsiniz?' diye sordu... İstanbul'a yeni metro müjdesi!
Vatandaş, 'Bize neyin sözünü verebilirsiniz?' diye sordu... İstanbul'a yeni metro müjdesi!

Vatandaş, 'Bize neyin sözünü verebilirsiniz?' diye sordu... İstanbul'a yeni metro müjdesi!

Deprem uzmanlarından korkutan İstanbul uyarısı! Riskli ilçeleri açıkladılar
Deprem uzmanlarından korkutan İstanbul uyarısı! Riskli ilçeleri açıkladılar

Deprem uzmanlarından korkutan İstanbul uyarısı! Riskli ilçeleri açıkladılar

Çin, 'Türkiye rekor kırdı' diyerek duyurdu! 'NATO ülkelerinden Ortadoğu'ya kadar...'
Çin, 'Türkiye rekor kırdı' diyerek duyurdu! 'NATO ülkelerinden Ortadoğu'ya kadar...'

Çin, 'Türkiye rekor kırdı' diyerek duyurdu! 'NATO ülkelerinden Ortadoğu'ya kadar...'