• $32,3787
  • 35,1277
  • 2324.82
  • 9079.97
14 Şubat 2014 Cuma 00:44 | Son Güncelleme:

Edebi kelam hâsıl oldu edebiyat sırroldu!

Edebi kelam hâsıl oldu edebiyat sırroldu!

Ayşegül ÇAKIR
aysegulcakir@gmail.com

Rıza Kıraç, yeni romanı Babam Freud’u Bilmeden Öldü ile yazarlığı sorguluyor. Acaba edebiyatçılar insanları güzel sözlerle kandırmaya çalışanlar mıdır?
Kıraç, başarılı bir yazarken birden yazmayı kesen, neden yazmadığını sorgularken de asıl önemlisi neden yazmaya başlamış olduğunu soran bir yazarın kendisiyle hesaplaşmasını anlatıyor okuyucuya. Ve okuyucuyu birden tüm sorularıyla, sorunlarıyla bir yazarın hayatına çekiyor. Belki de kendi içdünyasına, kendi hesaplaşmasına…
Her gece bir bar taburesi üzerinde zaman geçiren “İsimsiz Alkolik Yazar” bütün pesimist yaklaşımıyla sadece içiyor! Bar taburesi üzerinde içkisini içerken kendine, hayatına, yazdıklarına, yazamadıklarına küfrünü savuruyor… 
Ve her gecenin sonunda bir kadınla tanışıyor, başına bela olan, zihnini körelten, zihnini açan kadınlarla… Belki de kendi yarattığı kadınlarla. Her birini sorguluyor, çözümlüyor; aslında sorguluyor, kendini çözümleme derdine giriyor. 

İD-EGO-SÜPEREGO ÜÇGENİ

Kitabın adı için Freud’un seçilmesi de tesadüf olamaz tabii ki. Psikanalizin kurucusu Sigmund Freud’un id-ego-süperego üçgenini en ince ayrıntılarıyla görüyoruz kitapta. Edebiyat dünyasında “sadece isim yapmış, reklam kokan yazarların şişmiş egosunu”, eleştirmenlerin “pespaye roman müsveddelerini” göklere çıkarmalarını kendi süperegosunun gücüyle eleştiriyor. Yazarların gazetelere, dergilere verdiği reklam kokan röportajlar ile futbolcuların maç sonrasında terli terli, önüne tutulan mikrofona konuşması arasında bir farkı olmadığını söylüyor. Aslında kendi egosuyla boğuşuyor; diğerlerinin yazdıklarından üstün görüyor kendi yazdıklarını ve o diğerlerinin sözüm ona eserleri şişirilirken kendisinin eleştirilmesi mi onu yazmaya küstüren neden, sorgulamaya başlıyor. Ya da “hayat hakkında kestirme çözümler arayan şehirli, orta sınıf kadınların derdine çare arayan yazar güruhu ortaya çıktığı için mi yazmayı bırakmıştı, onlar yazmayı düşürdüğü için mi” yazmıyordu artık? Ne olmuştu da yazması kendisi için bu kadar değersizleşmişti? Eleştirmenleri hiç umursamadan yazmaya devam etmesi miydi yazmasını değersizleştiren?
Aklında hep aynı soru: Neden yazmayı bırakmıştı? Ya da neden yazar olmuştu? Ve “İsimsiz Alkolik Yazar” bar taburesi ve “kadınları” arasında geçen 7 gecenin sonunda buluyor aklından hiç çıkmayan sorularının cevabını ya da aslında bildiği cevabı 7 gecenin sonunda dile getiriyor. Ona göre yazmanın da küfretmenin de nedeni sadece çaresizlik! O kadar çaresiz ki yapabileceği sadece anlatmak, fısıldamak kendisine ne kadar çaresiz olduğunu. Sanki yazsa, derdini anlatsa her şey tersine dönecek; işte bu yüzden o afili cümleleri kurmasının nedeni. Yazdıkça hayatı şifrelediğini sanıyor, yazdıkça insanları harekete geçirdiğini sanıyor, edebiyatın tüm nimetlerinden yararlandığını, insanlara sirayet edebildiğini sanıyor. Oysa yapmak istediği bu mu? Ya da olmak istediği adam? Yazdıkça öfkesi kibre dönüşmüştü... Ve sonra sessizliğin bir nimet olduğunu kabul ediyor, başarıya kilitlenmiş bir dünyada başarısız olmak en güzeli değil mi diye soruyor. Yazmıyor, susuyor… Neden sonra kendi kendine beynini bu kadar kurcalamasının yersizliğini anlıyor. Hayat değil mi işte; düz, yaşamak lazım ya da ölmek…

SIRADAN İNSANIN DERTSİZLİĞİ

Rıza Kıraç, aslında derdini daha kitabın adına anlatıyor: “Babam Freud’u bilmeden öldü!” diyerek alt metinde sıradan insanın derdini, daha doğrusu “dertsizliğini” anlatıyor. Siz edebiyatçılar edebiyatı kutsayın, dünyayı kurtaracağınızı zannedin diyor; edebiyatın, yazmanın aslında içten bir olgu olduğuna, doğallığına vurgu yapıyor. Babası o yazarların dünyasına göre Freud’u “bile” bilmeden ölmüşken ona göre belki de Freud’u bilmesine gerek kalmadan yaşamıştır… Belki de babası egoyla hiç karşılaşmadan salt id ile mücadele vererek yaşamını sürdürdüğü için daha mutluydu, kim bilir…
Sinema yazarı, yönetmen ve onca kitabına, keskin kalemine rağmen pek çoğunun hâlâ fark edemediği yazar Rıza Kıraç, hayatın içinden diliyle anlatıyor tüm bunları, edebiyat kaygısı gütmeden; ama belki de böyle edebiyat var ediliyor, dertsiz tasasız anlatarak… “İsimsiz Alkolik Yazar” aslında Kıraç’ın anlatımının aksine bir hayli dertli ama Kıraç derdi anlatmak için çok satan yazarların “içli içli” yazdığı, o bilindik kelamlardan uzak anlatıyor. Dümdüz ama bir o kadar derin, yalın, hayatla derdi olan bir adamın hayatın içinden diliyle anlatıyor. Kimi zaman “İsimsiz Alkolik Yazar”ın aklının üçüncü sınıf edebiyatçılar gibi çalıştığı noktada susmayı tercih etmesi gibi ucuz gevezeliktense susmanın daha iyi olduğunu söyleyerek edebiyat dünyasına iğnesini batırmakla kalmıyor, pşişik düğümlenmeler sarmalında bocalayan bir toplumun “bireysel” özeleştirisini yapıyor… 

Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı
Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı

Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı

Başkan Erdoğan ile görüştü: O anları 24 TV'ye anlattı: Saliha Gündüz'den 'birlik olalım' mesajı
Başkan Erdoğan ile görüştü: O anları 24 TV'ye anlattı: Saliha Gündüz'den 'birlik olalım' mesajı

Başkan Erdoğan ile görüştü: O anları 24 TV'ye anlattı: Saliha Gündüz'den 'birlik olalım' mesajı

Belçika'dan terör provokasyonlarına ilişkin açıklama: PKK Avrupa'da tanınmış bir terör örgütüdür
Belçika'dan terör provokasyonlarına ilişkin açıklama: PKK Avrupa'da tanınmış bir terör örgütüdür

Belçika'dan terör provokasyonlarına ilişkin açıklama: PKK Avrupa'da tanınmış bir terör örgütüdür