• $32,3701
  • 34,9918
  • 2325.48
  • 9094.26
12 Eylül 2014 Cuma 02:01 | Son Güncelleme:

Bu dünyaya Bartleby gerek!

Bu dünyaya Bartleby gerek!

Yazıcı Bartleby
Herman Melville
Çev: Murat Belge
İletişim Yayınları
91 sayfa

Kâtip Bartleby 
Herman Melville
Çev: İlknur Özdemir
Kırmızı Kedi Yayınları
80 sayfa

Cenk Gündoğdu
cenkgndogdu@gmail.com

ABD Kongresi’nin, yerlilerin beyazlara tarım, okuma-yazma ve aritmetiğe uyum sağlaması için 10 bin dolarlık “medeniyet fonu” oluşturduğu 19. yy’ın başlarına denk düşen 1 Ağustos 1819’da Herman Melville, New York’ta ve bu birkaç yıl içinde Avrupa ve Rusya’da doğan genç isimlerle hayatın ve edebiyatın alışkanlığını tersyüz edeceklerinden habersizce dünyaya başladı: Engels, Eliot, Whitman, Dostoyevski, Baudelaire... 

Üst üste borçlanarak atıldığı ticari faaliyetleri başarısızlıkla sonuçlanan ve bunlara dayanamadığı bir gece yüksek ateşle hezeyanın ardından hayata gözlerini yumarak 8 çocuklu ailesini ortada bırakan bir adamın üçüncü oğlu olan Herman’ın iş hayatı da denizcilik, memurluk, müfettişlik gibi çok çeşitli işlerde uğraş vermesiyle babasını aratmamıştır. Babanın yokluğuyla yenilgiyle başlayan gençlik yıllarını iyi bir eğitim almak yerine çalışarak ve sık sık iş değiştirerek ailenin geçimini sağlamak zorunda kalan Herman, bu yıllarda yorgunluğunu atmak için uğradığı bir yerdeki tartışma grubuna katılır ve bu çevreyle bir yerel gazetede aşk şiirleri ve iğneleyici yazılar kaleme almaya başlar. Poe’nun üslubunu taklit ettiği bu gizemli öyküleri haftalık bir gazetede yayımladığı günlerde Herman, kürkçü dükkânındaki işinden ayrılıp amcasının çiftliğinin yakınlarında öğretmenlik yapmaya başlar. Bir süre sonra topografya eğitimi almasına rağmen umduğu mühendislik işini bulamaz ve ona yazarlık hayatının en büyük eseri olan Moby Dick’i yazdıracak bir posta vapurundaki işi için denizlere yelken açar. Dört ay süren bu yolculuğu aklından çıkaramayan genç Herman’ın kanında artık çılgın sular ve maceraya açık, bilinmeyen gizemli yerler dolaşmaktadır. Bir süre daha öğretmenlik yaptıktan sonra yerinde duramayan genç adam, arkadaşı Fly’la birlikte Büyük Göller, Missisippi, Ohio Nehri’nin azgın ve dalgalı sularıyla tanışmasının ardından Manhattan’a döner. Bu dönüşte artık karada duramayacağına, sularla işi olduğuna ve özellikle balina avcılığı yapacağına karar vermiş bir Herman karşımızdadır. Bu işi seçmesinde çektiği maddi sıkıntıdan çok maceracı bir ruha sahip olması, denizin bilinmezliği, balina avcılığının sürprizlere açık olması ve değişkenliği yatar. Açıldığı gemide birkaç ay çalıştıktan sonra çıkarılan Herman, çok değişik işlerde çalışır ve sıkılır, bunalır. Ancak üç ay dayanabildiği karaya yeniden veda eder, yeni seferiyle. Bu çıkışını ölümünden sonra yayımlanacak ve en önemli kitabı olan Bill Budd’da ayrıntılarıyla anlatır.             
Herman Melville, 1844 Ekim’inde Boston’a tecrübeli ama cepleri boş bir denizci olarak dönmüştür. O günlerde kaleme aldığı hikâyelerini beğenen arkadaşlarının yazmaya teşviki işe yarar ve Herman, yenice evlendiği eşi Elizabeth’in babası Massachusetts Mahkeme Başkanı Lemuel Shaw’a ithaf ettiği ilk romanı Typee’ı 1846’da yayımlar.

Amerikalı Shakespeare

İlk roman büyük bir ilgiyle karşılanır. Aynı etkiyi bir daha yaşarken yakalayamayacağı romanlarını peş peşe okurla buluşturan Melville, eksikliğini hissettiği büyük yazarların eserlerini okumaya adar bir süre kendini. Bu arada kendini bir makalesinde de belirttiği gibi Amerikalı Shakespeare olarak gördüğü günlerde ustalık dönemi eseri olan, ona ölümünden bir süre sonra büyük bir yer açan ve ün sağlayan Mody Dick’i yazmaya başlar. Karada kaldığı günlerde karamsar olan Melville’in sağlığı kötüye gider ve bunalıma girer. Ailesinin desteğiyle Mısır piramitlerini, Yunan adalarını, Kudüs ve çevresini kapsayan çıktığı altı aylık seyahatin izlerini toparlanır toparlanmaz eserlerinde gördüğümüz Melville; antikçağ, Yunan ve Avrupa sanatının derinliğine çarpılır. Bir süre kitaplarına çalışan Herman, yine karada duramaz ve kaptan olan kardeşinin kullandığı tekneyle dünya turuna çıkar. Kendini iyi hissedeceğini düşündüğü bu turu yarıda keserek karamsarlığını çoğalttığı karaya taşınır. O günlerde geçirdiği bir araç kazası sonucu bir daha denize çıkamayacağını anlayan Melville, hiç ona ait olmadık biçimde gemilerden gelen malların kontrolünü tam 19 yıl boyunca her gün düzenli biçimde sürdürmüştür. Bu düzenli iş hayatına dâhil olduğu günlerde karşısında duran denizlerin devinimine ve enginliğine bakarak yaşadığı bunalımı Putnam’s Monthly Magazine’e Kâtip Bartleby adlı uzun öyküyle dışa vurmuştur.

Bu arada Melville’i bekleyen en büyük acı da oğlunun kendini kilitlediği bir odada başına dayadığı tabancayla intihar etmesidir. Bu sarsıcı olayla kötü giden sağlığına rağmen ölümüne kadar yazmayı sürdüren ve son güne kadar değiştirdiği roman, şiir ve ne arada yazdığı bilinmeyen çeşitli kitapları bulunan Herman Melville, ölümünden bir yüzyıl sonra üzerine kaleme alınan eleştiri çalışmaları ve biyografi kitaplarıyla hiç bitmemek üzere yeniden açılır. Bütün hayatı boyunca beklediği ilgiyi en az önemsediği ilk kitabında yakalayan Herman Melville, 20. yy’ın ortalarında büyük eleştirmenlerin üzerine söz açmasıyla büyüklüğü, önemi anlaşılarak edebiyatın merkezine yerleşmiştir. 
Karada bir güne dayanamayan Melville, 19 yıl boyunca hiç aksatmadan her gün gittiği ve büyük bir cezalı gibi limanda, tutkulu olduğu denizlerden gelen malları kontrol ettiği işinde “yapmamayı tercih ettiğini’’ bir avukatın ağzından bize Kâtip Bartleby’nin sözleriyle aktardığında modern edebiyatı bir anti-kahramanla buluşturduğundan habersizdir. Bu anti-kahraman doğumuyla başta Kafka, egzistansiyalizmden etkilenen Camus ve Sartre olmak üzere dünya edebiyatındaki pek çok önemli yazar ve bu minvalde eserlerin gelişinin müjdecisi olduğundan habersizdir. 

Yazıcı / Kâtip Bartleby adıyla pek çok kez dilimize aktarılan bu uzun öyküyü, avukat olan bir anlatıcının ağzından bir tren yolculuğunda, hatta yazarın aşkını pekiştirmek için bir mavi seyahatte hiç tanımadığımız birinin başından geçen bir olayı ilginçliklerin altını çizerek ve anlamlandırmaya çalışarak bizimle paylaşması gibi dinleriz. 
Anlatıcı avukat, geleneksel bir hayat süren ve yanında çalışanları kısa da olsa özelliklerini tarif ederek yaptığı işini, bu işin önemini, ayrıntılarını ve geçtiği yerin hareketliliğini paylaştıktan sonra bütün hikâyeyi onun eylemlerinin belirlediği Kâtip’i bürodan girişinden itibaren bize anlatmaya başlar. Çatışmacı olmayan, sakin, sıska hatta silik bir yüzü ve çağrışımı olan bu genç adamı, kısa bir görüşmenin ardından işe alır. Başlangıçta ne iş verirse hiç teklemeden ve tüm çalışkanlığıyla yapan bu adam, bir gün kendisine ayrılan paravanın arkasından tamamlaması gereken işi için “yapmamayı tercih ederim’’ der. O an ne yapacağını bilemeyen avukat, durumu toparlamaya, geçiştirmeye çalışır ve bir süre sonra yeniden “yapmamayı tercih eden’’ bir sesle karşılaşır. Tüm öneri ve uzlaşı çağrılarına kibarlığıyla “yapmamayı tercih eden’’ bu adamla nasıl başa çıkacağını bilemeyen avukat onu işten çıkarmak ister ama buna da yapamaz. Hiçbir iş yapmayan, nerdeyse yemek yemeyen ve bürodan çıkmayan, paravanın arkasında tüm gün oturup pencereden karşıdaki duvarı izleyen ve “yapmamayı tercih eden’’ bu adamı anlamaya çalışır ve bununla başa çıkamayınca, ofisini ona bırakarak, eşyaları ve çalışanlarıyla çıkar gider. Hayatını allak bullak eden ve gittiği yerde aklından bir türlü çıkaramadığı Kâtip’i büronun yeni sahipleri hiçbir iş yapmıyor, tırabzanlarda uyuyor, polise vereceğiz eski çalışanınızı diye şikâyete gelince görmeye gider avukat. İkna edemediği Bartleby “yapmamayı tercih ettiği’’ bir gün, polislerce kaldığı merdiven boşluğundan alınıp cezaevine atılır. Cezaevinde de “yememeyi tercih ederek’’ ölümle buluşur. 

19. yy’ın ortasında para ve piyasayla iş dünyasının merkezi Manhattan’da bir hukuk bürosunda günlük işleri takip eden ve ilk günler son derece çalışkan olan genç bir adamın sebebini bilmediğimiz biçimde birden bire büyük bir kararlılıkla nerdeyse hayatı “tercih etmediğine’’ tanık oluyoruz öykü boyunca.  Kâtip’in eylemsizliğiyle Tanrı’nın kendisini sınadığını düşünen ve sert köşeleri olan patronu, “bu tercih’’ esnetiyor, sarsıyor, kitap okumaya, anlamaya sevk ediyor. Kendini suçlu hisseden patron, işten kovamadığı Kâtip’ten işyerini değiştirerek kurtulmayı dener ama dayanamayıp izini sürdüğü adamı kurtarmaya cezaevine de gider. Cezaevinde “yememeyi tercih ederek’’ ölen Kâtip’in acı haberini alınca rahatsızlığı daha da artan avukat, bu kez evvelden nasıl bir hayat yaşadığının izini sürer. Bartleby’nin, Sahipsiz Mektuplar Bürosu’nda yardımcı yazıcıyken işinden atıldığını ve sonra da yanında çalışmaya başladığını öğrenen avukat, kendince eylemsizliğe bir sebep bulsa da rahatsızlığından kurtulamamıştır. Hikâyenin belki de burasını bilmesek nedensiz eylemsizlikle daha bir büyülenmiş olacaktık.
Eylem(sizliğiy)le para ve piyasaya ‘hayır’ diyen bir pasif direnişçidir Bartleby. Antikapitalist bir edebiyat metni diye anlıyorum Kâtip’in eylemini. ‘Nedensiz’ eyleminde ve reddettiği işlerde ve hatta hayatta bir neden aramak yerine bir nedensizliğe bağlanmanın, ardından kalabalıkları getireceğini, bir patron olan avukatın dahi kendini sorgulamasında görebiliriz. Elbette bu durumu, Kâtip’in büyüklüğünü dile getiren Borges’in şu sözüne de bağlayabiliriz: “Bir tek kişinin us dışı olması, öteki bütün insanların ve evrenin de onu izlemesi için yeterlidir.’’ 

“İşçiler sıskalaştıkça patronların göbeği şişiyordu” diyen Marks’ın damadı Lafargue, Tembellik Hakkı adlı manifestal metninde çağdaşı Melville’e bir selam göndererek şöyle der: “Çalışmayı dayatmak yerine yasaklamak gerekirdi... Ey tembellik, bizim bu bitmek bilmez sefaletimize merhamet göster! Ey tembellik, sanatların ve soylu erdemlerimizin anası, insanın kaygılarına merhem ol!’’
Aslında Kâtip Bartleby’i anlatmak için boş bir kâğıda “yazmamayı tercih ederim’’ deyip altını imzalamak yeterli. Melville’in kendine özgü uzun ve süslü anlatımıyla bir konuşma havasında geçen öykü; İlknur Özdemir’in duru, akıcı dili ile Murat Belge’nin daha çok Arapçayı tercih ettiği sözcük seçimleriyle ilerleyen ve her ikisi de severek okuduğum dolaşımdaki iki önemli Bartleby çevirisi.    

Tam 1,5 milyar... Dış kaynak akışı bu yıl da hız kesmedi
Tam 1,5 milyar... Dış kaynak akışı bu yıl da hız kesmedi

Tam 1,5 milyar... Dış kaynak akışı bu yıl da hız kesmedi

Bakan Uraloğlu tarih verdi: İki ili birbirine bağlayacağız
Bakan Uraloğlu tarih verdi: İki ili birbirine bağlayacağız

Bakan Uraloğlu tarih verdi: İki ili birbirine bağlayacağız

Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı
Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı

Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı