• $32,4308
  • 35,4922
  • 2324.44
  • 9079.97
16 Temmuz 2017 Pazar 04:21 | Son Güncelleme:

Kısa Öykü: Moda'da serenat

Kısa Öykü: Moda'da serenat

RÜYA ERSİNA UYGUR

 ersinaru@gmail.com

-Sen odanda çalışırken alt kat komşumuz üst kat komşumuza serenat yapıyor, farkında mısın?

Bana hayal görüyormuşum gibi baktı.

-Bu dördüncü gece dedim. Hep aynı saatte, gecenin 11’inde başlıyor müzik, hep aynı saatte de yukarıda biri balkona çıkıyor.

-Bu devirde?

-Evet dijital çağda, taş plak müziği ile balkondan balkona serenat!

-Oldu olacak marifet göstersin, gitar çalsın ya da saz…

-O gece yarısı başlıyor. Flüt çalıyor.

-Sen nereden biliyorsun?

-Evvelsi gece yağmur yağar belki diye masa örtüsünü içeri almaya kalktım.

-Merakından dün gece de bakmışsındır.

-Öyle oldu dedim gülerek.

-Tamam öyleyse, bu akşam ben de balkondayım seninle.

Akşam yemeğinden sonra o da son günlerde üzerinde çalıştığı kitapları çalışma odasından balkona taşıdı, benimle birlikte serenadı dinlemek üzere koltuğuna yerleşti.

Saat tam 11’i gösterince orkestra şefi gibi sol elimle başlama işaretini verdim. Ve taş plaktan tatlı bir kadın sesi yükseldi.

https://www.youtube.com/watch?v=Ljz134G3cOs

“Saçın bir deste ipek, kendin güzel bir bebek

seni gören bir melek sanıyor ah Kadıköylü”

-Oo dedi eşim tam bir yüzyıl öncesi…Abdülhamit devri…

-Deniz Kızı Eftelya’ya Galata’da şarkı söyleme izni verilmiş… Sonradan Atatürk de dinlemiş onu….

-Yukarıdaki kız hemen evet demesin de dedi eşim biz de bu güzel serenatları dinleyelim bir süre daha.

-Üstelik yalnız değiliz dedim ben de fısıltıyla, bak yandaki beyaz evin balkonlarında da dinleyiciler yerlerini almış.

Nefes çekişlerinde karanlıkta parlayan sigaraların ateşinden anlıyorduk varlıklarını. Ya da içeriden bir şeyler getirmek için kalkanların belli belirsiz eşkallerinden…

Ertesi sabah siparişleri almaya gelen kapıcımızın karısı Nurgül’den öğrendim. Onlar da her gece ailecek bahçenin bir köşesinde oturup çalacak müziği bekliyorlarmış.

-Ama dedi Nurgül, erkek sesi olsa kızın daha hoşuna gider. Hem yabancı mıydı söyleyen?

-Yabancı değil, İstanbul Rumlarından. Öyle de Nurgül, kim bu delikanlı, hiç gördün mü?

-Her yıl gelir dedi Nurgül, 10 numaranın torunu.

-Peki yukarıda kime çalıyor bu şarkıları?

-Galiba dedi gözünü kısarak Nurgül, üst kattakilerin akrabaları geldi, ana kız. Kız çok güzel de gözleri işte…

-Nasıl “gözleri işte” dedim, şaşı mı?

-Yok dedi kulağıma doğru eğilerek, kara gözlüklerle dolaşıyor, kör gibi.

Bir şey diyemedim, üzüldüm.

Öğleden sonra da tesadüfen apartmanın giriş kapısında o genç kızla karşılaştım. Gülten Hanım hemen tanıttı.

-Kız kardeşim ve yeğenim Banu dedi. Ben de sizden çok söz ettim, bir kahvenizi içmek istiyorduk.

-Çok memnun olurum dedim, hemen bize gidelim mi?

Onlar dairelerine uğrayıp üstlerini değiştirmeyi yeğlediler.

Evde hazırlığımı yaparken eşime aktardım bilgileri.

-Ne romantik değil mi dedim, delikanlı kör genç kızın kalbine müzikle ulaşmaya çalışıyor…

-Körler ülkesinin ruhunu müzikle uyandırma mı?

Kekleri keserken seslendim.

-O kadar da uzağa gitme …

Salonda otururuz sanmıştım.

-Olsun dedi Gülten Hanım, varsın güneş olsun, kız kardeşim ve özellikle Banu sizin balkonunuzdan İstanbul siluetinin aynı görünüp görünmediğini merak ediyorlar, tercihimiz balkonunuz …

Demek Banu kör değil diye ona gülümseyerek baktım. O da kara güneş gözlüklerinin ardından gülümseyişimi gördü mü bilmiyorum ama kibarca karşılık veriyordu.

Balkona yerleştiler. Ben tepsi elimde kahveleri getirirken aşağıya doğru korkuluklardan sarkmış Gülten Hanım’ın telaşla doğrulup koltuğuna oturmasını görmezden geldim.

-Şekerim dedi Gülten Hanım, her akşam gece yarısına doğru o hoş müzikleri siz mi çalıyorsunuz?

-Ah hayır dedim, sanırım bir alt katımızdan geliyor, biz de sizin gibi dinleyicisiyiz.

-Sadece bizim gibi mi diyerek güldü kız kardeşi, tüm Moda dinliyor. Bu sahil yoluna bakan en az üç apartmanın sakinleri her gece o saatte balkonda!

-Müzikler dedi alçak sesle Banu, tanımayana Kadıköy’ü anlatıyorlar, öyle güzel hissettiriyorlar ki…

-Bir de her gece flüt ziyafeti var dedi meraklı bir ses tonuyla Gülten Hanım’ın kız kardeşi. O flütten nasıl söyleyeyim efendim, hem yanık türkü çıkıyor hem de eski İstanbul’un su gibi akan o güzel şarkıları…

-Kim çalıyor acaba? diye doğrudan sordu Gülten Hanım, bildiğim kadarıyla alt katta Haldun Bey ile Vuslat Hanım oturuyorlar. Biri astımlı, diğeri ise yeni bypass oldu…

Acıdım hallerine, fincanımı ters kapatırken serenat yapanı artık ele vereyim dedim.

-Torunlarıymış, ben de sizin gibi merak edip soruşturdum. Her yaz tatilinde gelip, bir ay kalıyor dedim.

-Her gelişinde de böyle müzik mi çalıyor diye sordu titrek bir sesle Banu.

-Hayır hayır. İlk kez oluyor…

Gülten Hanım ve kardeşi bu devirde bir gencin eski müziğin değerini bilişine hayret ettiler. Sanırım daha çok merak ettikleri konular vardı ama soramadılar.

Konu değişti, Bursa Gölyazı’dan Banu’nun akıl almaz hastalığını doktora göstermek için geldiklerini söylediler.

Banu liseyi dereceyle bitirmiş, üniversiteye geçiş ve lisans yerleştirme sınavlarının ikisini de başarıyla geçmiş, seçtiği bölüm mimarlığı kazanmış ve iki yıl boyunca gece gündüz hummalı çalışmasının ardından gelen sevinçli haberler sırasında birden fenalaşmış.

-Kızım çok hislidir dedi annesi. Bu rekabete gözleri isyan etti, dayanamadı.

Banu ayıldıktan sonra ise görmediğini dehşetle fark etmiş. Görme kaybının geçmesini dakikalar dakikaları kovalarken umutla beklemiş, saatler geçtikçe korkuya kapılmaya başlamış. Ertesi gün hâlâ dünyası karanlıkmış. Bursa’da yapılan tetkikler ani körlüğe açıklama getirememiş. Onlar da böylece buraya gelmişler. En iyi göz hastanesinin bölüm başkanı profesöründen randevusu varmış yarına.

-O yüzden akşam müzikleri kızımıza öyle moral veriyor ki dedi Gülten Hanım kalkarlarken, o gence teşekkür etmek isterdim.

-Teyze diye kolundan çekerek susturmaya çalıştı Banu.

Onları kapıdan yolcu ederken arkalarından seslendim.

-Şimdiden geçmiş olsun dedim, kim bilir belki de aşırı heyecandandır…

Akşam tam 11’de yine balkonda yerimizi almıştık. Cem Karaca’dan “Ay Karanlık” şarkısı çalmaya başlarken olağanüstü bir şey oldu, üst balkondan iple bir sepet sarkıtıldı, balkonumuzu geçti, aşağıya indi

https://www.youtube.com/watch?v=4vUarHWae9k

Sonra aynı sepet yukarı çıkar, tam balkonumuzun önünden geçerken baktık, içi iri kiraz doluydu.

Sepet yukarı vardığında müziğin sesi hafifçe kısıldı. O sarada Banu’nun çığlığını duyduk.

-Apolyont kirazları, bunlar Apolyont kirazları! diye bağırıyordu.

Sonra Banu aşağıya doğru seslendi.

-Ahmet dedi, gerçek mi bu, sen misin?

Ahmet ona aralarında bir çağrı parolası olmalı üç notalı bir ıslıkla cevap verdi.

Yukarıda balkon kapısı çarptı.

-Anlaşılan dedi eşim bu serenat da burada bitti.

Bir süre bekledikten sonra sahil yoluna bakan apartmanların balkonlarındakiler de birer birer içeri girmeye başladılar.

-Apolyont kirazı diye bağırdı değil mi Banu? dedim eşime. Demek bu bilgimiz de yanlışmış, Napolyon kirazı değilmiş.

-Gölyazı’nın biliyorsun, diğer adı Apolyont. Uluabat , eski adıyla Apolyont gölünün kenarında bulunan kiraz ağaçları meşhur…

-Apollon da mitolojide müzik, şiir, sanat ilahı değil mi? diye bilgimi sattım. Üstelik şifa veren, bilge ilah. Göreceksin, bu kirazlar Banu’yu iyileştirecek…

Ertesi gün Gülten Hanım ve kız kardeşiyle karşılaştım. Banu yanlarında yoktu. Korkarak sordum.

-Nasıl Banu dedim bir tanı konulabildi mi?

-Canı müzik dinlemek istemiş, onun için bizleri İstanbul’a kadar getirmiş dedi annesi gülerek. Hiçbir şeyi yokmuş.

-Nasıl diye sordum sevinerek, geçici körlük dediklerinden mi?

-O da değil dedi Banu’nun annesi.

Gerçi bu konuda bilgisi geniş çocukluk arkadaşım Leyla’ya sormuş “geçici körlük göz migreninden olur, birkaç dakika sürer” cevabını almıştım.

Gülten Hanım kız kardeşini dürterek güldü.

- Aşktan gözler kör olur derler ya dedi.

-Yok dedi kız kardeşi de gülerek. Aşk körlükten sonra çıktı.

Bu kez onlar beni davet ettiler. Balkonlarında sohbete devam ettik.

-Banu’nun hastalığının bir adı var diye başladı söze annesi. Histerik körlük. Uzun lafın kısası psikolojik bir travma ya da yorgunluk ya da aşırı üzüntü veya aşırı sevinç, yani duygu yoğunluğundan olurmuş.

-Doktor tam hastalığın adını koyarken Banu’nun gözleri de açılmasın mı?

Gülten Hanım gülmekten gözlerinden akan yaşı peçetenin ucuyla sildi.

-Hani Yeşilçam filmlerinde esas oğlan kör olur onunki açılır, bu kez kızın dünyası kararır ya, meğer hepsi histerikmiş ayol...

Eve dönünce müjdeyi verdim.

-Bu akşam kız isteme törenine davetliyiz dedim.

Şaşkın bakakaldı.

-Günümüz serenatları da pek etkiliymiş dedi.

Aslında Banu ile Ahmet geçen yaz tanışmışlar, birlikte gölün kıyısında her akşamüstü dolaşıp dalından kiraz toplamışlar. Ahmet apartmanın kapısında Banu’yu görünce hemen tanımış ama annesi yanındayken hele de kara gözlükleriyle acemi yürüyüşünü görünce yanına gidememiş. Ama Nurgül aracılığıyla haberlerini izlemiş, sepeti de Banu’ya yollatmış.

-Desene bu gece de serenat yok diye memnuniyetsizliğini belirtti eşim.

-Her yaz gelir artık Banu dedim ben de. Üniversiteleri bitene kadar iki balkonun ortasında daha çok serenat dinleriz.

Tam giyinmiş çıkıyorduk, karşıki apartmandan bir müzik yükseldi.

https://www.youtube.com/watch?v=KKIeudDpkCg

On üçüncü yüzyıl rivayetlerine göre “Körler ülkesi” olarak tanınan Kadıköy, İstanbul siluetine bakan balkonlarımızda Ahmet’in Banu’ya serenadıyla bir kere daha gözlerini açmış, müziğin dokunmasıyla bir kere daha ruhlar uykudan uyanmıştı…

GELECEK HAFTA

ÇEKİRDEKTEN YETİŞME

8 Temmuz Kısa öykü: Mutluluk oyunu

2 Temmuz Kısa öykü: Aramızdaki engeller

25 Haziran Kısa öykü: Dünya telaşı

18 Haziran Kısa öykü: İstanbul sokaklarında babam

11 Haziran Kısa öykü: Saklanan insanlar

4 Haziran Kısa öykü: Başkasının evi

28 Mayıs Kısa öykü: Adam gibi adam

21 Mayıs Kısa öykü: Ölümsüzlüğe doğru

14 Mayıs Kısa öykü: Light anne sütü

7 Mayıs Kısa öykü: Güzel koleksiyoncu

30 Nisan Kısa öykü: Taşeron evlat

23 Nisan Kısa öykü: Bahtsız Bahri

16 Nisan Kısa öykü: Yarınsız hayatlar

9 Nisan Kısa öykü: Şeytan kadınlar

2 Nisan Kısa öykü: İçimizdeki Tankut

26 Mart Kısa öykü: Evimdeki kara büyü

19 Mart Kısa öykü: Yoksa kardeşim misin?

12 Mart Kısa öykü: Siyah beyaz hayaller

5 Mart Kısa öykü: Bunlar da çok güzel

26 Şubat Kısa öykü: Benim de canım var

19 Şubat Kısa öykü: Bizimkisi asrın aşkı

12 Şubat Kısa öykü: Aşk fırsatları sever

5 Şubat Kısa öykü: Yaşlı ergenler

28 Ocak Kısa öykü: Gölgemin korkusu

22 Ocak Kısa öykü: Mevsimlik Kişilikler

15 Ocak Kısa öykü: Şaşkın Sapık

8 Ocak Kısa öykü: Kadının Böylesi

1 Ocak Kısa öykü: Maziye teessüf

25 Aralık Kısa öykü: Dün gece neredeydin?

18 Aralık Kısa öykü: Ölümüne fren

11 Aralık Kısa öykü: Geçmişe mesaj

4 Aralık Kısa öykü: Elma Dersem Çık

27 Kasım Kısa öykü: Kör Olası Aşk

20 Kasım Kısa öykü: Yıllanan güzellik

13 Kasım: Kısa öykü: Ömre bedel hata

06 Kasım Kısa öykü: Yukarı akıntı

30 Ekim Kısa öykü: Kayıp uçurtmalar

23 Ekim Kısa öykü: Dayının şeridi

25 Haziran Kısa öykü: Dünya telaşı

Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı
Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı

Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı

Başkan Erdoğan ile görüştü: O anları 24 TV'ye anlattı: Saliha Gündüz'den 'birlik olalım' mesajı
Başkan Erdoğan ile görüştü: O anları 24 TV'ye anlattı: Saliha Gündüz'den 'birlik olalım' mesajı

Başkan Erdoğan ile görüştü: O anları 24 TV'ye anlattı: Saliha Gündüz'den 'birlik olalım' mesajı

Belçika'dan terör provokasyonlarına ilişkin açıklama: PKK Avrupa'da tanınmış bir terör örgütüdür
Belçika'dan terör provokasyonlarına ilişkin açıklama: PKK Avrupa'da tanınmış bir terör örgütüdür

Belçika'dan terör provokasyonlarına ilişkin açıklama: PKK Avrupa'da tanınmış bir terör örgütüdür