• $32,4123
  • 35,266
  • 2326.77
  • 9079.97
19 Temmuz 2014 Cumartesi 01:45 | Son Güncelleme:

Arabesk bir tarafım hiç olmadı

Arabesk bir tarafım hiç olmadı

‘Hayat Yokuşu’ adlı dizide canlandırdığı ‘Ceylan’ karakteriyle her akşam evlerimize konuk olan Asuman Dabak’ı dizinin çekildiği Yedikule Zindanları’nda ziyaret ettik ve geçirdiği zor günleri konuştuk. “Arabesk bir tarafım Allah’tan hiç olmadı. Her durumla dalga geçtim” diyen Dabak çok erken yaşta yakalandığı kanser hastalığı için bile Allah’a teşekkür ettiğini söylüyor.

EMİNE BIYIK
emine.biyik@aksam.com.tr

‘Hayat Yokuşu’ dizisinde alışkın olduğumuz Asuman Dabak rollerinin dışında bir karakteri canlandırıyorsunuz. Anlatır mısınız Ceylan’ı? 
‘Hayat Yokuşu’ biliyorsunuz bir mahalle dizisi. Ceylan’da mahallenin bir üst sınıfından. Maddi anlamda durumu iyi olduğu için kendini mahalleliden yukarıda gören egosantrik bir karakter. Bir marketi var. Kocası tarafından aldatılmış ve terk edilmiş bir kadın. Kızını ve oğlunu tek başına mücadele içinde büyütmüş. Bir erkek kardeşi var, emlakçı. Abla-kardeş mahallenin en güzel muhitine Hayri Baba’nın evine göz dikmiş durumdalar. Neredeyse tarihi eser sayılacak o binayı yıkıp yerine rezidans yapmak istiyorlar. Dolayısıyla da mahalleliyi ezip geçiyorlar. İnsanların değerleriyle, yoksulluklarıyla dalga geçiyorlar. Dediğiniz gibi Asuman Dabak karakterlerine hiç yakın bir karakter değil. Çok hırslı ve kocası tarafından terk edildiği için ruhunu şeytana kaptırmış bir kadın Ceylan.  

‘Ceylan’ rolünü kabul ettiren neydi peki? 
Rolden önce senaryonun bütünlüğüyle ilgilenirim. Senaryoyu okuduğumda çok sıcak geldi. Unutulmuş komşuluk ilişkilerini, birinin canı yandığında diğerinin yardıma koştuğu, evindeki bir lokmayı ikiye bölüp komşusuyla paylaştığı bir mahalle burası. Dokusunu bozmamış, insani değerlerini kaybetmemiş bir mahalle dizisi olacağını hissettim. Kabul etmemdeki öncelikli nedenim buydu. İkincisiyse vurdulu kırdılı sahnelerin olmamasıydı. Yani bizim unuttuğumuz ‘iyilerin her zaman kazandığını’ anlatan bir senaryo. Tabii Ceylan karakteri seyirciye ters köşe yaptı biraz. Gözü hiçbir şey görmüyor. O rezidansları dikip zengin muhitlerde yaşamak istiyor. Değişik geldi ve hiç düşünmeden kabul ettim.O zaman güçlü ve hırslı oluşu size benziyor.Evet (gülüyor). Mutlaka canlandırdığımız karakterlerde bize ait bir şey bulmak zorundayız. Çünkü oradan yürüyüp gidiyoruz. Aksi takdirde işimiz çok zor. 

Londra’da oyunculuk okulunuz var ve haftanın iki günü oradasınız. Burada da her gün setiniz var. Nasıl baş ediyorsunuz?
İki gün Londra’dayım. Kalan beş günde burada güzel güzel çalışıyoruz işte. Çok iyi niyetli bir set ekibimiz var. Her şeye zaman ayırabileceğim şekilde bir program yapılıyor. İnanır mısın, her fırsatta kendime vakit de ayırıyorum. Hiçbir şeyin kuyruğu birbirine değmiyor.  

ERKEK GİBİ BÜYÜDÜM

Sizin çocukluğunuzda mahalleniz nasıldı peki?
Bu senaryoda büyüdüğüm mahallenin dokusunu gördüm. Belki de içimi kaynatan, yüreğimin pır pır etmesine 
sebep olan şey oydu. Çünkü bizim mahallemizdeki insan mozaiğine benzeyen insanlar var. Anneme, babama, komşularımıza, esnafımıza, Fatma(m) Teyze’me, Sabiha Abla’ma gibi…  Çok güzel ve mutlu bir çocukluk geçirdim. Mahallenin bütün delikanlıları ağabeyimiz, bütün geç kızları da ablalarımızdı. Hatırlarım, evde pişen yemeği Fatma(m) Teyze seviyorsa mutlaka bir tabak ona da götürülürdü. Ya da bir yoksul varsa bütün mahalle toplanır odunu, kömürü neye ihtiyacı varsa yardım edilirdi. Dedikodu yoktu. İnsanlar birbirini severdi. Ailevi bir problem olduğunda kadınlar bir araya gelip birbirine güç verirdi. Asmak, kesmek yerine onarmak vardı. 

Aileniz nasıldı peki?
Annemle-babam hayatımda tanıdığım en dürüst insanlardı. İyi ki onların çocukları olmuşum. İyi ki onların verdiği terbiyeyle büyümüşüm. Dört ağabeyim var. Çok keyifli insanlardır. Aydın bir ailede yetiştik. Tek kız çocuğuyum diye öyle ayrıcalıklı olmadım. Eşit şartlarda yaşadık her şeyi. Erkek çocuğu gibi büyüdüm zaten. Dört abinin yanında kız çocuğu gibi büyüme şansınız olmuyor haliyle (gülüyor). Asuman çok mutlu bir çocuktu anlayacağınız.

O zamanlar hayalinizde hangi meslek vardı?
İlk zamanlar polisliğe kafayı takmıştım. Sonra her çocuk gibi çocuk doktoru olmak istedim.

Neden vazgeçtiniz?
Prematüre bir bebek olarak dünyaya gelmişim. Cılız, zayıf ve çok nazlı niyazlı bir çocuktum. Liseyi bitirdiğimde 37 kiloydum gerisini siz düşünün. Hemen hastalanırdım. 7 yaşında bademcik ameliyatı olmuştum. Sürekli de ateşleniyordum. Sonra doktor olma fikrinden uzaklaştım. Ondan sonra avukat olmayı düşünüyordum. En son gazetecilikte karar kılmıştım. Sonra turizmci oldum (gülüyor). 

Haylaz mıydınız?
İlkokula başlayıncaya kadar uslu bir çocuktum. Annem anlatırdı; bir buçuk yaşlarındayken beni camın önüne oturturmuş ve orada uyuyup kalırmışım. Böyle sessiz sedasız bir çocukmuşum. Ama okuldan sonra ele avuca sığmaz oldum. Hep anons gelirdi “Asuman Dabak alt kattaki idare binasına gelin” diye. 

DERSLERİM YETERİ KADAR İYİYDİ

Ne tür haylazlıklardı onlar?
Bahçeden çekirgeleri toplar, sınıfa salardım. Laboratuvar odasındaki kavanozların ağızlarını açardım. Dersi böler, tahtaya sabun sürerdim. Atatürk Ortaokulu’nda okudum. Okulun geniş bir araziye açılan kapısı vardı. Hemen yan tarafında da büyük bir arsada inekler otlardı. İnekleri okulun bahçesine alır, okulu birbirine katardım. Yaramazdım ama hiç disiplin cezası almadım. 

Bu arada dersler nasıldı?
Derslerim hep yeteri kadar iyiydi (gülüyor). Hiçbir zaman çok çalışkan olmadım. Öğretmenim “Asuman, dersi 20 dakika dinlesen derece alırsın, zehir zekâ var. Bir 15 dakika dinlesen takdirlik olursun. Bir 10 dakika dinle kızım şu dersi teşekkürlük bir öğrenci olursun” derdi. Ama ben hep yeteri kadar iyiydim. (Kahkahalar). 

Lise yılları nasıldı, mesela bir lakabınız var mıydı?    
Vardı tabii ‘Atom karınca’ydı. Lise yıllarım basketbol oynamakla geçti. Sürekli antrenmanlardaydım. O dönem Karşıyaka Basketbol Takımı istemişti beni. Ama babam çok uzak diye göndermemişti. İçimde ukde kalan şeylerden bir tanesidir bu. Çok iyi bir basketbolcu olabilirdim. 

Oyunculuk nereden çıktı peki?
Klasik ilkokul müsamerelerinden tabii ki (gülüyor). Hem eğlenceli olur hem de rahat ederim diye tiyatro kolunu seçmiştim. Dersler boş geçer diye düşünüyordum. Rahmetli Türkçe Öğretmenimiz Hulusi Bey “bu yıl oyun çıkaracağız” dedi. Ve oyun çalıştırmaya başladı. Bu hiç hesapta olmayan bir şeydi. Sonra çok sevdim. Beşinci sınıftaydım ve Kurtuluş Savaşı döneminde yaşayan Fatma Nine’yi canlandırmıştım. Kaymakamlıktan teşekkür belgeleri gelmişti. İşte zehir kanıma o zaman girdi. Ama ailem konservatuvar okumamı uygun bulmadı. Çünkü onlar için bir meslek değildi oyunculuk. Okulu bitirip diplomayı aldım. “Buyurun sizin olsun ama ben istediğim hayatı yaşamak istiyorum” dedim. Sağ olsunlar engel olmadılar ve İzmir’den İstanbul’a geldim. 

Hayal ettiğiniz…
Her şeyi yaptım. Sakin sakin, hiç acelem yok. Yine dünyaya gelsem yine oyuncu olmak isterim. Allah’ın şanslı 
kullarından bir tanesiyim ben. Neyin hayalini kurduysam hepsini yaşattı, sundu bana. Yatıp kalkıp ham ediyorum. 

Son söz…
Valla hayat güzel, gerisi boş; haydi durma kırlara koş (gülüyor).

EVDEKİ HESAP ÇARŞIYA UYMADI

Hayatın tatlı yanlarını mı yoksa acı yanlarını mı daha çok tattınız?
Evdeki hesap çarşıya hiç kimsenin hayatında uymadığı gibi benim de uymadı. Ama ben hep acıları bir an önce bertaraf etmeye baktım. Ya da onları çok büyütmeden yaşamayı ilke edindim kendime. Arabesk bir tarafım Allah’tan hiç olmadı. Her durumla dalga geçtim. Çok erken yaşta illet hastalığa yakalandım ama bunun için bile hep Allah’a teşekkür ettim. Çok erken yaşta fark edildi. Bunu 50-60’ında da yaşayabilirdim. Her şey için çok geç olabilirdi. Hayatımdaki önceliklerim ve tercihlerim değişti. İlk sıralarda olan tercihlerimin şimdi 20’nci sıralarda olduğunu görüyorum. Hayatın anlamı başka türlü oldu. Hiçbir zaman acılarımı büyütmedim. Yakınlarım “Asuman yemene-içmene dikkat etmen gerekiyor. Aman şunu yapma” gibi şeyler söylerlerdi. Ben de “Ee yaparsam ne olacak, kanser mi olacağım?” derdim. Hepsi böyle donup kalırdı. 

ALLAH YARDIMCISI OLSUN...

Dolandırıldığınızı öğrendiğinizde ne yaptınız?
Hayata baktığınız pencere çok önemli. Adam kötüyse o onun sorunu, onun yukarıdakiyle hesaplaşması. Bir insanı kandırmanın hesabını o verecek. Yapabileceğim bir şey yok. Allah yardımcısı olsun. Bu dolandırma hikâyesinden sonra çok komik şeyler yaşadım. Bizim insanımız çok iyi niyetli olduğu için bir koruma içgüdüsü var. Bir gün Cihangir’de pastaneye uğradım. Evde misafirlerim var. Ekler, poğaça, börek falan alacağım. Fırıncı bizim “Abla nasılsın, ne oldu o şerefsizler yakalandı mı?” dedi. “Yakalanacaklar inşallah, yargıda” filan dedim. Neyse paketimi aldım, parayı uzattım. “Abla ayıp ediyorsun. O kadar dolandırılmışsın iki poğaçanın lafı mı olur?” dedi. (Kahkahalar) Acıdı bana, para almadı. Güldüm, geçtim.  

Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı
Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı

Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı

Diyarbakırlı Saliha Gündüz'ün Başkan Erdoğan sevgisi: O anları 24 TV'ye anlattı
Diyarbakırlı Saliha Gündüz'ün Başkan Erdoğan sevgisi: O anları 24 TV'ye anlattı

Diyarbakırlı Saliha Gündüz'ün Başkan Erdoğan sevgisi: O anları 24 TV'ye anlattı

Belçika'dan terör provokasyonlarına ilişkin açıklama: PKK Avrupa'da tanınmış bir terör örgütüdür
Belçika'dan terör provokasyonlarına ilişkin açıklama: PKK Avrupa'da tanınmış bir terör örgütüdür

Belçika'dan terör provokasyonlarına ilişkin açıklama: PKK Avrupa'da tanınmış bir terör örgütüdür